Enver Paşa ve Resneli Rıza Bey dağa çıktı, hürriyet için başlattıkları mücadelede başarılı oldular. II.Meşrutiyet ilan edildi. Pek çok özgürlükler gibi basına özgürlük de o yıllarda geldi.
106 yıl önce 24 Temmuz 1908’de, basın üzerinde kurulan sansür mekanizması kaldırıldı.
Bugünü bu nedenle ‘basının özgür olduğu gün’ kabul edip ‘Basın Bayramı’ olarak kutluyoruz.
Ama bayram yapacak durumda değiliz.
Yaparsak da bize ‘deli’ derler.
Çünkü özgür olduğumuzu gösteren en ufak bir emare yok.
Tablo çok kötü, sayılar acı verici ve kara..
İktidara muhalif olduğu için öldürülen gazeteci sayısı 80. Tutuklu gazeteci sayısı 67…
Terörle Mücadele Yasası gazeteciler için kılıçtan da keskin. Ceza Kanunu’ndaki 20 kadar madde de, özgürlükleri hedef alan bu düzenlemeleri tamamlıyor.
Uluslar arası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü,2014 Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda Türkiye’yi, 180 ülke içerisinde 154. Sırada gösterdi.10 yılda 56 sıra birden geriledik.
Türkiye, gazeteciler için yarı açık cezaevi…
1908’den bu yana geçen sürede zaman zaman, her zaman basını zapturapt altına almaya çalışan siyasal iktidarlar, cuntalar olsa da en kötü günleri bugünlerde yaşıyoruz.
Basın özgürlüğü sadece yazma özgürlüğü olmaktan çıktı.
Yaşama hakkına dönüştü.
Aslında tüm bunlar normal…
Kendi oligarşik cuntasını kurmak isteyen siyasal iktidarlar gibi bu iktidar da önce basın özgürlüğünü saldırdı, özgürlüğün nerede başlayıp bittiğine kendi karar verdi.
Böylece çok kolay oldu; demokrasinin hukuk, adalet, insan hak ve özgürlükleri gibi diğer kavramlarını yok edebilmek.
Bugün bırakın basının özgürlüğünü, basın mensuplarının mesleklerini etik ve ahlaki kurallar çerçevesinde yapmalarına dahi engel olunuyor.
Gazeteciliğin doğasında varolan eleştirisel mantık, yorumlama, muhalif duruş gibi özellikler ortadan kaldırılıyor.
Gazetecilerden başka bir kimlik ve kişiliğe bürünmeleri isteniyor. Direnenler ise; açlığa, yokluk ve yoksulluğa mahkûm ediliyorlar.
Hatta hepimizin tamamen, topyekun ortadan kaldırılmasına yönelik bir savaş yürütülüyor.
Siyasal iktidar köşe yazarlarını, muhabirleri, hatta foto muhabirlerini hedef gösteriyor. Gösterilerde en çok biber gazı ve jop gazetecilere yediriliyor.
Ülkenin Başbakanının sahibi olduğu bir medya gurubu var, basın yayın kuruluşlarını %70’i tamamen kontrolünde, dolaylı yollardan değil de direk olarak haberlere müdahale edebiliyor.
Bu nedenle basının özgürlüğü olmayınca halkın haber alma, doğruları bilme ve öğrenme hakkı da olmuyor.
Pek çok pisliğin üstü örtülmedi mi?
İktidarın bu ‘yeni medya’ yaratma savaşı Anadolu’da da sürüyor. Hatta bitti ve galip geldiler bile; eller yukarı teslim…
Bazıların tenzih ediyorum; kamu adına görev yapan basın gitti, yerine menfaatlerini gözeten, esas duruşta duran, amuda kalkmış, taklacılar geldi.
Sayfalar dil gibi…
Artık yerel basının o inandırıcı, kitlelere yön veren gücü yok. Kimse haberleri, manşetleri, yorumları, gazetecileri dikkate almıyor.
Kötülük yüceltiliyor…
Haber kişileri cebine harçlık konulan, yanağından makas alınan, sırtına vurulup ortaya salınan kullanışlı gazetecileri el üstünde tutuyor.
Ötekilerle yan yana gelmekten korkuluyor, uzak duruluyor.
Yalakalık, üçkağıtçılık, dolandırıcılık, kullanışlı satılık olmak prim yapıyor.
Ama bu günlerde geçecek…. Kirler çimmekle geçmeyecek.
Tarih herkesi yaptıklarıyla yargılayacak.
Basın özgürlüğünü hak eden, bunun için bedeller ödeyen, korkusuzca mücadele eden gazetecilerin ve özgür basın isteyenlerin 24 Temmuz Bayramı kutlu olsun.