Neler oluyor bize…
Farklılıklarımızı uzlaşma zeminine taşıyarak zenginleşme aracı olarak görürdük. Anadolululuğumuzdan kaynaklanan sosyolojimiz, barışık, bir arada yaşama kültürümüze ne oldu.
Türk’tük, Türkü söylerdik. Sözlerin içine katardık yaşadığımız her türlü olumsuzluğu, öfkemizi, kederimizi, tasamızı, gamımızı, kızgınlığımızı, dargınlığımızı.
Hatta Türkü’yle küfrederdik, saz elde atışırdık…
Neler oldu bize, bir haller oldu bize…
Bu ülkede hayatın her alanında söz bitti. Artık kimse konuşarak anlaşmıyor.
Bu yüzden de anlaşılmaz şeyler oluyor.
Tam bir toplumsal cinnet hali… Bilinçaltlarının dehlizleri şiddeti dışa vuran travmalar üretiyor.
Psikoloji ve sosyoloji bilimi diğer insanla ilgili olojilerin tanımlayamadığı şeyler oluyor.
Açıklanması zor ölümlerle sarsılıyoruz.
Bir görüşün karşıtı olmak,birisine göre öteki, ötekine göre beriki olmak öldürülme nedeni.
Şiddet habis bir ur gibi hücrelerimizi yiyip bitiriyor.
Herkes birbirini öldürüyor.
Katilleriyle birlikte yaşayan öldürülme adayı topluluk olduk.
Hatta en öldürmemesi gereken, bütün canlıları korumak yaşatmak için kurulu organizasyon devlet bile, yurttaşından korkuyor, kendini korumak için ve yönetme politikasının bir gereği olarak ya direk, ya dolaylı yollardan veya önlem almayarak öldürüyor.
Kurulu düzen tehdit altında…
Sonuncu cinayetin içinde bunların hepsi var.
Yine herkesin aslında katil olduğu yine herkesin öldüğü bir öldürülme ile karşı karşıyayız.
Şiddetin son kurbanı Ege Üniversitesi’nde öğrenim gören Ülkü Ocakları Sorumlusu Fırat Yılmaz Çakıroğlu oldu. Ölüm göstere göstere geldi.
Üniversitede gerginlik günlerdir sürüyordu, okul yönetimi ve emniyet ise bakıyordu.
Sonunda olan oldu.
Çakıroğlu, PKK yandaşı gurupla başlayan tartışma ve giderek büyüyen bir kavga sonrasında bıçaklı saldırıda hayatını kaybetti.
Üzüldüm…
Görüşü, hangi fikri temsil ettiği, ne yaparken öldürüldüğü önemli değil. O bir insandı, gençti.
Okulunu bitirip vatanına hizmet etmesine 3 ay kala daha hayatın baharında hayattan bir bıçakla koparılan bir fidandır öldürülen.
Sırf bu neden yeter, O’nun acısını herkes yüreğinde duymalı ve üzülmeli.
Zaten acıda taraf tutulmaz, acılar ortaktır.
Millet olmanın gereğidir bu.
Diğer özelliklerini hızla yitiren bu millet, asıl; acıyı paylaşma erdemini ortadan kaldırdığında yok olacaktır.
Bir taraftan acırken bir taraftan da bu son olaya odaklanılmalıdır.
Çünkü Fırat Yılmaz’ın öldürülmesi şiddetin yol açtığı diğer ölme ve öldürme olayı gibi değildir.
Provakasyon, güvenlik zafiyeti, ambulansın geç gelmesi, can çekerken polis aracının götürmemesi bunlar da var ama bu cinayetin diğer özellikleri, özel olarak değerlendirilmelidir.
Nedenine gelince…
Birincisi, eğer eğitimin en üst sınırı üniversitelerimizde verilen eğitim yoluyla bireyler, yaşadığı toplumun kötü özelliklerinden, suç işleme başla olmak üzere, arınamıyorsa, sosyalleşemiyorsa şiddeti benimsiyorsa, eğitim sisteminde ve o sistem içinde eğitici-öğretici olarak yer alanlarda bir sorun var demektir.
İkincisi, her türlü güvenliğin alındığı özel alanlar olan eğitim kurumlarında ölümle sonuçlanan çatışmalar yaşanıyorsa, durdurulmaz bir süreç başlamıştır ve bir sona doğru gidiyoruz demektir.
Ve en önemlisi, artık eğitim kurumlarında bir terör örgütüne bağlı faaliyette bulunan PKK’lı öğrenciler var. Tıpkı PKK’lı hakim, savcı, vergi memuru, asayiş birimi, parası,televizyonu vesairesi varsa, öğrencisi de olur. Adı üstünde ‘bölünme’…Sadece toprakla bölünme değil her şeyle…
Ne bekliyorduk ki…
PKK’nın silahlı güçleri ve onların sözde kumandanları ve dünyanın hiçbir adalet sisteminde, hiçbir mahkumda olmayan bir özgürlük içerisinde cezaevinden örgütünü yöneten başkumandanları ile çözüm süreci adı altında müzakere yürütülürken, o örgütün legal görünümde örgütlenmesi ve bu örgütlenmeye engel olanlara şiddet uygulaması kaçınılmazdır.
PKK devletleşiyor.
Önünde devlet duramadı, Fırat nasıl dursun…
Ruhu şadolsun, ailesinin,sevenlerinin başı sağolsun.
(İSTANBUL-21.02.2015)