Erdal Eren’le, fikirlerimiz(fraksiyonlarımız) farklıydı ama yoldaşımızdı, kardeşimizdi, hemşerimizdi.
Aynı coğrafyanın çocuklarıydık.Şebinliydi, ‘ekinciydi’ ekinlerin rüzgarı savurup atmıştı Ankara bozkırına onları. Gurbetçiydiler.
Orada Erdal, bir dünya görüşü benimsemiş her genç gibi. O dönemin kendine özgü koşulları deli kanlılıkla birleşince olayların içinde bulmuş kendini.
Sonra işte o dramatik olay… Koca Ankara’da aynı coğrafyadan, akrabası bir inzibat erini bulan ve öldüren G-3 mermisi…
Erdal’ın silahı, mermisi farklıydı ama başka fail bulunamadı O’nu öldürmekle suçladılar, tutuklanma, yargılanma ve kısa sürede gelen idam…
16 yıl, 2 ay 22 gün yaşayabildi.
Erdal Eren, 12 Eylül Cunta döneminin hukuksuzluğu, adaletsizliği, vicdansızlığına örnek teşkil edecek biçimde, kanıtlanmadığı halde bir inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle yaş tespiti yapılmadan, yaşı 18 kabul edilerek 17 yaşında idam edilen simge isimlerden birisiydi.
Eren’in cezaevi avlusunda körpe bedeni, darağacında bir şafak vakti sallanırken aynı yıllarda o dönemin acısını bir başka yerde, başka biçimlerde çekenler de vardı.
Erdal asıldı ama ruhu işkencelerde, falakalarda, kör kuyularda, karanlık hücrelerde, vücut uzuvları elektrik kablolarının ucunda faşizme direnenlerin direncine, mücadelesine, yaşama kararlılığına bayrak oldu.
Yani hiç ölmedi; hep yüreğimizde yaşadı.
Tarihteki yerini onuruyla aldı, onu asanları ise görüyorsunuz; toprak bile kabul etmiyor. Ki; zamanı geldiği halde ecelleriyle bile ölmeyi bilemeyip sürünüyorlar.
* * *
Erdal’ın annesi Şadan Eren de bizim anamızdı ve tıpkı oğul acısı ortak olan binlerce anamız gibi…Ana diye akılda kalan analardandı.
O, yıllarca oğlunun tek bir kare fotoğrafını bile duvara asamadı, ölü olarak kabul etmediği için…
Hep oğlunun hayaliyle yaşadı.
Şebinli gibi davrandı ve oğlunun katillerine bile düşmanlık gütmedi. Kimseye tek bir söz söylemedi, acısın anlatmadı.
Sadece “Aileler 12 Eylül’ü Sorguluyor” belgeselini çeken ekibe duygularını şöyle anlatmıştı:“Önceleri, onlar da benim çektiklerimi çeksin, aynısını yaşasın diye düşünüyor, beddualar ediyordum. Yıllarca bu duyguları taşıdım, yüreğimi yaktılar…Sonradan vazgeçtim bu düşünceden. Onlar yargılanıp cezalandırılsınlar ama kimsenin, onların bile evlat acısı çekmesini istemem, bu çok acı. Çok acı…”
Şadan Ana, 28 Kasım’da rahatsızlanarak bilinci kapalı bir şekilde hastaneye kaldırılmıştı, aylardır tedavi görüyordu.
Ankara’da yaşamını yitirmiş.
Bunu, GRÜ Rektörü Prof.Dr. Sayın Aygün Attar’ın sosyal paylaşım sitesindeki bir ana yüreğinden süzülüp gelen duygu ve sevgi dolu yazısından öğrendim.
Ne güzel yazmış hoca…Mutlaka okuyun.
Ben okudum, saygım,sevgim bir kat daha arttı. Sağolsun, varolsun.‘İyi ki üniversitemizi böyle bir ana yönetiyor’ dedim.
Şadan Eren, yarın Ankara’da Karşıyaka Cami’nde düzenlenecek törenin ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
O’na da veda ediyoruz.
Erdal’a, O’na cezaevinden yazdığı mektupların son satırındaki devrimci selamlarımızı götürecektir mutlaka.
Ruhun Şad olsun Şadan Ana…Seni, oğlun gibi unutmayacağız.
Giresunluların, Şebinkarahisarlılar’ın ülkemizin ve bütün anaların başı sağolsun.
(2015)