Köşe yazıları

ÜMİT KOCASAKAL’IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ 

Dünyada ve literatürde,siyaset biliminde buna benzer bir yönetim adı, şekli ve örneği yok. 
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ymiş. 
Güçlendirilmiş, adalet, güçlendirilmiş meclismiş. 
Geçin bunları!..
Bunun adı bal gibi tek adam monarşisidir. 
Ben böyle okudum. 
Güçleri ayırırsan demokrasi, bir kişi de toplarsan diktatörlük olur.
Sayın Cumhurbaşkanı değil, 2019 Kasım'ından sonra seçilecek, kimliğini, özelliklerini şu anda bilmediğimiz bir kişiye yasa yapma, yaptığı yasayı uygulama, yargılama, bütün kuruluşları yönetme yetkisi verilir mi?

Bu tasarı, mevcut anayasanın cumhuriyet ve demokrasiyi koruyan ilk dört maddesine, Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğuna vurgu yapan cümlelerine karşı yapılmış bir eylem, kalkışmadır.
Halkı da buna ortak etmek istiyorlar.
İşin özü bu…

Defalarca yazdım, Doç.Dr.Ümit Kocasakal da ifade etti ADD'nin düzenlediği konferansta vurguladı, kendisine aynen katılıyorum; Anayasa tasarısındaki 18 maddeyle Lozan yerine Sevr geliyor. 
Bu kadar basit. 
Bu projenin arkasında, ülkemizi bölmek ve bizi yutmak isteyen emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri var. 
Bütün maddeleri, özellikle başkan seçilen kişiye kamu tüzel kişiliği kurma yetkisini tanımlayan 123 madde bile ülkeyi bölünmeye götürmek amaçlıdır.
Bir kişiye, şimdi TBMM'de kanunla düzenlemeyle gerçekleşen bir düzenlemeyi bir imzayla yapma yetkisini vermek doğru mudur? 
 O kişi illeri birleştirme, ayırma, kamu kurumlarını düzenleme yetkisini yeni yönetim yapıları kurmak için kullanırsa kim engel olacaktır. 
İşin püf noktası bu maddedir. 
 ABD'nin 90 yıllık projesini 2003'te genişleterek ve BOP adıyla yeniden sahneye koyan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın yazılarını okuyun.
CİA istasyon şefi Paul Henze, CİA uzmanı Grahm Füller'in ülkemizle ilgili sözlerini de okuyun. Hepsi 'başkanlık ve bölünme' istiyor. 
 Hepsinin düşüncelerinin bu tasarının maddelerine yedirildiğini görürsünüz. 
Aynı görüşü paylaşan Fetullah Gülen, Abdullah Öcalan, Barzani ve diğerleri sadece aktörlerdir. 
İlle de o PKK'nın ağa babası Barzani…Başkanlık gelse Başkürdistan'ın başı olsam diye iştahla avucunu oğuşturuyor.
Bizim yöneticilerle halay çekip türkü söyleyecek. 
Adamın haritasında Türkiye'nin yarısı Kürdistan oldu bile.
Paçavrasını arkasına şanlı bayrağımızla birlikte asanlardan kendisini devlet başkanı gibi karşılayanlardan yüz bularak aynı paçavrayı Kerkük'e asmadı mı? 
 Bizzat Başbakan Yardımcısı, çözüm sürecinin 'görüşmecisi' Yalçın Akdoğan açıklamadı mı, Apo'nun da başkanlık istediğini? 
İçerden yönetmesine izin verilen hain ordusu bu hayale giden yolun taşlarını döşemedi mi? 
Sadece şimdi adı Fetö olan hainin, 30 Mart 1997'de Zaman Gazetesi'nde de yer alan röportajında başkanlık sistemi için yazdıkları bile bu tasarıya karşı çıkmaya yeterlidir. 
Ne diyordu 15 Temmuz sürecinin aktörü: “Başkanlık sisteminin alt yapısı hazırlanmalı, insanımız hazırlanmalıdır. Salahiyetleri genişletilmiş Cumhurbaşkanlığı üzerinde durulursa bir rıhtım, bir sıçrama ayağı, bir rampa sayılabilir. Ancak milletimizin bu gününü ve geleceğini ilgilendiren bu gibi konular geniş platformlarda tartışılmalıdır. Ben şahsen başkanlık sistemine de, salahiyetleri genişletilmiş cumhurbaşkanlığına da sıcak bakıyorum.”

ABD, AB, CİA, MOSAD, PKK, FETÖ ve ortak adları dış güçler olanlar, 'eyyy' diye güya kafa tutuklarımız, yani Türkiye'deki parlementer demokrasi olduğu için bizi bölüp parçalayamayanlar, Başkanlığa evet diyorsa, tabi ki bu ülkenin halkı HAYIR diyecektir. 
Demelidir…
O hayır ki; bir yanağına Çanakkale'de, öteki yanağına kurtuluş savaşında tokat yiyen emperyalizmin burnuna atılan yumruk olacaktır.

Bir ülke halkı, atalarının topyekun Kurtuluş savaşı vererek kurdukları dünyadaki tek cumhuriyeti, 4 harfli bir cümleyle vermeyecektir.

Ufuk Kekül 03.04.2017

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir