UFUK KEKÜL
A.HAKAN…
Ahmet Hakan’dan gazetecilik ilkelerine uygun, etik, objektif, tarafsız, seviyeli, demokrat tavır, gerçeği ortaya çıkarma, halkı bilgilendirme amaçlı bir program mı bekliyordunuz?
O programı adı tarafsız…
17 yıl binlerce TV programı yapmış, 34 yıllık bir gazeteci olarak, Türk medyasının geldiği durumu hayıflanarak, kaygılanarak izledim.
Utandım…
Konuğa doğru soru soramayan, sorduğu sorularla da algı yaratmaya çalışan, konuşturmayan, gösterdiği belgeleri göstermeyen, görevini yapamayınca, altta kalınca programı kaçarcasına bitiren bir sunucu tipi.
Medyayı tekelleştirme, yandaşlaştırma, iktidarın iletişim organı haline getirme, baskıyla, sindirerek, susturma sürecinin ürettiği gazeteci tipi bunlar.
Ülke, toplum, İstanbul’u kim yönetmiş umurlarında değil.
Takım halinde organize çalışıyorlar.
Aklını,ahlakını, vicdanını, insanlığını, kalemini kiraya vermiş bu zavallı kullar, gazeteci olarak bilindiği sürece Türkiye düzelmez.
Medya da da #herşeygüzelolacak
MAYIS’IN 19.GÜNÜ…
Bugün İstiklal savaşımızın başlangıç tarihi 19 Mayıs 1919’un 100. yıldönümü…
Ama sanki ülke düşman işgalinden yeni kurtarılmış gibi.
Bayrağımızı, Atatürk fotoğrafını, heykelini görünce, kamu kurumlarının kapısına Türkiye Cumhuriyet’i (T.C) yazılınca seviniyoruz.
Hala yazmamakta direnenler de var.
Önergelerle, kararlarla o yazı yazılmaya çalışılıyor.
Çok acı bir durumdayız.
Ülkesinin adına karşı olanlarla birlikte yaşıyoruz.
Onlara ‘hain’ lafı bile yetersiz kalır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, büyük nutkuna ta ötelerden değil, bugünden başlar.
Doğum günüm der.
“1919 senesi Mayısı’nın 19. günü Samsun’a çıktım. Vazıyet ve manzara-ı umumiye” diye kurar ilk cümlelerini ve iki nokta üstüste koyduktan sonra memleketin halini ve genel durumu anlatır.
Okuyun gerisini, göreceksiniz…
Ne farkı var o memleketle bu memleketin?..
Tek fark, o memleket kurtarıldı.
100 yıl önce bugün, 100 yılda bir gelen bir dehanın ve bir gurup inanmış insanın önderliğinde Emperyalizme karşı tam bağımsızlık, saraya karşı milli egemenlik için halk savaşı verildi.
Örneği yok, eşi-benzeri yok.
Onlara selam, ruhları şad olsun.
19 Mayıs ulusumuza kutlu olsun.
Atatürk’ün yolunda nice yüzyıllara…
GÜNÜN YORUMU…
Geçerli, geçersiz, mühürlü, mühürsüz oylar sayılalı, 26 bin fark 14 bine indireli, yani seçim geçeli 52, İstanbul için iptal karar özeti açıklanalı, seçilmiş başkan Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını geri alalı 17 gün geçti, yeni seçimin yapılmasına 32 gün kaldı.
YSK hala iptal gerekçeli kararını açıklamadı.
123 sandıkta kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkan ve üyelerinin olduğunu biliyoruz, ama o sandıklardaki kurulların hile, şaibeli işler, oy kaydırma, usulsüzlük yapıp yapmadıklarını, eğer yaptılarsa bu oyların sonucu ne kadar etkilediğini bilmiyoruz.
Onlarla ilgili açılan bir dava da yok.
Çaldılar deniyor, çalma ve çalan hırsız da yok.
Başından beri zaten olmayan, geçerli bir hukuki, belgeli, kanıtlı bir neden bulamadılar.
Bir şey yok
Ama hiç bir şey olmasa da kesinlikle bir şeyler oldurmaya çalışıyorlar.
Acaba eline oy pusulası verilmeyerek Binali Yıldırım’a oy vermesi güya engellenen 14 bin AKP tipli ve soyadından AKP’li olduğu anlaşılan seçmenleri mi arıyorlar?
Ahhh Aziz Nesin, sen ölmeyecektin ki!..
DOLAR ÇILDIRDI
Dış güçler filan değil, iç güçlerin oluşturduğu ittifakın demokrasiye, millet iradesine, egemenlik hakkına saldırısı ve güvensiz bir ortam yaratması sonucunda Dolar şu anda 6.1050, Avro: 6.084…
Almış başını gidiyorlar, paramızın değeri düştükçe düşüyor. Maaşlar eriyor.
Her geçen gün fakirleşiyor, yoksullaşıyoruz, mutfak yanıyor, 5 TL’den aşağı meyve sebze yok, Kiraz 20 TL’den başladı, sanayinin, üretimin çarkı duruyor, dış borçlar katmerleşerek büyüyor.
Ülkemizin bir büyük uzlaşıya ve bu kaos ve kargaşadan çıkmaya ihtiyacı var.
23 Haziran seçimleri belki bunu sağlayacak.
Birincisinde başaramadık, katakulli ile, alavere dalavere ile kimsenin ikna olmadığı gerekçesiz bir gerekçeyle yeniden seçime gidiyoruz.
Bu sefer doğru, tartışmasız, sonuçları kabul edilen, hakkın çalınmadığı bir seçim yapmak zorundayız.
Yoksa hep birlikte batacağız, çökeceğiz.
İstanbul seçimi bu ülkenin kurtuluş ve huzura erme seçimidir.
Söz konusu olan vatandır.
DERSİM MESELESİ…
Dersim, Tunceli haricinde; Erzincan, Erzurum, Elazığ ve Bingöl sınırlarını içine alan bir bölgenin Osmanlı dönemindeki adıdır.
Daha önce de değişik adlar var.
Bu bölgenin sınırlarını Sivas, Muşa kadar uzatanlar da vardır.
Yani Tunceli’nin adı hiçbir zaman Dersim olmamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, pek çok il ve ilçe adı gibi, 1935’de ‘Mamiki’ ‘Mamekiye’ olan ad değiştirilerek Tunceli adı verilmiştir.
Türkiye o zaman 7 bölgeye ayrılırken Dersim illeri doğu ve güneydoğu bölgeleri içine katılmıştır.
Şimdi bugün, bir ilin belediye meclisinin aldığı kararla bir ilin adı değiştirilemez.
Böyle bir keyfiyet kabul edilemez.
Bunun sonu gelmez.
Türkiye’nin diğer illerinin adlarını, bölgelerini, giderek sınırlarını değiştirmeye kadar gider.
Hatırlayın…Bu denendi.
İl-ilçe adı değiştirme çözüm sürecinden ‘miras’ kaldı.
O dönemde eski adlar tabelalara yazılırken, Türkiye Cumhuriyeti adı, belediye, kamu kurumları, banka tabelalarından çıkarıldı.
PKK’nın ve işbirlikçilerinin, ikinci cumhuriyetçi, yetmez ama evetçi yavşakların talebi böyleydi.
Ülke yöneticileri birden bire Diyarbakır’a değil de Amed’e gittiler.
Bayramlar, ülkenin kurucusu Atatürk’ü anma, andımız yasaklandı.
Bayrak indi, yerine paçavralar asıldı.
Unuttuk mu bu densizlikleri, pervasızlıkları, hainlikleri!..
Yahu…
Tunceli Tunceli olarak kalsa değerinden ne kaybeder?
Bu mu o ilin, o yörenin tek sorunu.
Dersimliyim de engel yok, niye bir tabelaya hapsediyorsun senin için büyük anlam ifade eden bir adı?
Komünist dedik ama adam popülist çıktı. Kominal bir düzen kurmak yerine, Feodal düzende kullanılan adın peşine düştü.