Cumhurbaşkanı nihayet ve güya “müjdeyi” verdi: Asgari ücret 2022 yılbaşı itibariyle 4250 TL olacak.
Hayırlı olsun…
Rakama ve artış oranına bakarsak olumlu gibi görülebilir. Ama geleceği ve ekonomi gerçeklerini düşünürsek durum hiç de iç açıcı değil. Çünkü bu açıkalamanın yapıldığı gün dolar karşısında paramız pul olmayı sürdürdü, hatta tarihi rekorunu kırarak 16 TL sınırını geçti. Şu anda öğle ve 16.90…
Asgari ücretin bir bölümü çoktan gitti bile. Sevinçler kursakta kaldı. Çünkü sabah uyandığımızda 4250 lira 59 kuruş birden eridi. İlerleyen saatlerde ve zamlı asgari ücretin alınacağı Ocak ayında kaç liraya ineceği belli değil.
Aslında sadece emekçiler değil, milyonların maaşı eriyor, hep birlikte yokluk ve yoksullaşmaya doğru her an birkaç puan daha evriliyoruz.
Geçtiğimiz 1 ay içerisinde %9’un üzerinde hayatımız pahalandı. Türk Lirası bu bir ayda %10’un üzerinde değer kaybetti. 2021 yılında emekçilerin hayatı en az %50 daha pahalandı.
Bu yüzden market ve bakkallardaki etiketleri takip edemiyoruz. Eve gelen elektrik, su, doğalgaz faturalarını ödeyemez olduk, dayanma gücü kalmadı. Çokları sabah kahvaltısından vaz geçti, akşam yemeği ile yetiniliyor. Çocuklar aç yataklarına giriyor.
Dayansak, dirensek nereye kadar. Uçurumun kıyısı tam da burası.
Yani 4250 değil mesele değeri korunan, alım gücü düşmeyen, enflasyon ve develüasyona karşı korunan bir paramızın olması. Bu tabloda değil 4250 onbin 250 olsa nafile…
Düşünsenize daha görüşmeleri süren, onaylanmayan ülke bütçesi bile şu anda 100 milyar doların üzerinde bir açık verdi. Dış borç ve dolarla alınan kredilerin, dolar garantili müteahhit ödemelerinin oranları da arttı.
Tüm bunların faturasını ve ağır bedelini 82 milyon yurttaşımız ödeyecek. Gerçek şu ki, ekonomist olmaya falan gerek yok;bizi kötü günler bekliyor.
2022 çok çetin geçecek.
Barınma, beslenme, giyinme, eğitim, sağlık, ulaşım gibi temel insani haklardan daha az yararlanacağız. Yaşam kalitemiz giderek düşecek.
Sonuç olarak; Başkanlık sistemi denilen bu eşi benzeri olmayan, siyasal literatürde tanımı bulunmayan bu ucube yönetim tarzı bir an önce ve hemen seçimle birlikte sona ermelidir.
Siyasal ve ekonomik kurumlar söz,yetki ve kararlarıyla işler hale getirilmeli, devlet yönetiminde liyakat egemen olmalıdır.
Bir kişinin ekonomi kitabıyla battık. Şimdi ve bundan sonra ancak ve ancak güçlü bir demokrasiyle bu kaostan kurtulabiliriz. Üretimi, yatırımı, katma değeri, istihdamı, tarımı, ülke kaynaklarını akılcı biçimde, halkın refah ve mutluluğu için kullanan bir ekonomi politikasıyla kurtulabiliriz.
Muhalafet de bu noktadan sonra artık kimi Cumhurbaşkanı yapacağı ile ilgilenmek yerine, böyle bir hedefi olduğunu ortaya koymalı, halkımızda ülkeyi yönetebilme güven duygusunu, inançlarını güçlendirmelidir.
Türkiye ne badireler atlattı. Bu günler de geçecek.