Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen “sansür yasası” ile ilgili; “Bu yasanın ülkemiz tarihindeki en ağır basın ve ifade özgürlüğü ihlali olduğunu aylarca hem Meclis’te hem pek çok platformda defalarca vurguladık, dinlemediler ve teklif yasalaştı. Sansür ve ceza kâbusu üstümüze çökecek ama dün dediğimiz gibi biz gazeteciler yılmayacağız. Anayasal özgürlüklerimize aykırı hiçbir yasa ve yönetmelik bizi kamu yararı için doğruları söylemekten alıkoyamaz. Sansüre, baskıya, hapislere ve cezalara boyun eğmeyeceğiz” açıklamasını yaptı.
Kamuoyunda “Sansür Yasası” olarak bilinen, internet medyası ve sosyal medyaya yeni yaptırımlar öngören kanun teklifi, dün TBMM Genel Kurulu’nda AKP ve MHP’nin oyları ile kabul edildi.
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, yaptığı yazılı açıklamada, “Sansür Yasası’na” tepki gösterdi. Bilgin’in açıklaması şöyle:
“Bu ağır sansür ve ceza yasasının TBMM’de kabul edilmesi maalesef ülkemizde yeni bir karanlık dönemin başlangıcıdır. Yasanın olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmeden önce gelin bugüne nasıl geldiğimizi hatırlayalım.
“Tüm medyayı tek sesli hale getirmeleri eleştirel seslerin çıkmasını önlemeye yetmedi”
Dezenformasyonu önleme bahanesiyle tüm topluma ve sosyal medyaya sansür getirecek yeni bir yasa hazırlığı yaklaşık iki yıldır gündemdeydi. MHP’li milletvekillerinin daha önce verdiği beş yıl hapis cezası isteyen kanun teklifleri mi dersiniz, AK Parti milletvekillerinin yeşil top simgesiyle önlem almaya çalıştığı, ‘hakikat başkanlığı’ gibi kurumlar oluşturmaya çalıştığı taslaklar mı dersiniz… Buna hava gibi su gibi ihtiyaçları vardı. Çünkü tüm medyayı tek sesli hale getirmeleri eleştirel seslerin çıkmasını önlemeye yetmedi.
“Medyanın yüzde 90’ını ele geçirip kalanını da ağır para cezaları ve reklam ambargolarıyla baskı altına almak sonuç vermedi”
Hatırlayın, ülkenin en büyük medya kurumları iktidar partisi yöneticilerinin yakınlarına geçti, en büyük gazetelerin ve televizyonların önce sahiplikleri, sonra çalışanları ve yayın politikaları değişti. Tüm yazılı-görsel medyanın yüzde 90’ını ele geçirip kalanını da ağır para cezaları ve reklam ambargolarıyla baskı altına almak sonuç vermedi. Vermedi çünkü toplum eleştirel, çok sesli ve kamu yararı gözeten gazetecilere internetten, sosyal medyadan ve video paylaşım sitelerinden ulaşmaya devam etti. Yani iktidar partisinin medya politikaları konvansiyonel medyayı zapt etmeye yarasa da yeni medyayı ele geçirmeye yetmedi. Yaklaşan seçim öncesinde toplumda şikayetlerin paylaşılmasını, tepkilerin, itirazların, eleştirilerin dolaşıma girmesini önleyemediler. İşte bu yüzden yeni bir yasaya ihtiyaç duydular. Ve içine internette çalışan meslektaşlarımızın yararına olacak birkaç olumlu madde ekleyerek, en ağır basın ve ifade özgürlüğü ihlali olarak tarihimize geçecek bu yasaya imza attılar.
“2011 yılından bu yana en kalabalık mitingi Ankara Ulus Meydanı’nda gerçekleştirdik”
Gazeteciler Cemiyeti bu yasaya karşı diğer basın meslek örgütleriyle birlikte mücadele etti. Parlamento Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Foto Muhabirleri Derneği, Ekonomi Muhabirleri Derneği ve Diplomasi Muhabirleri Derneği ile birlikte Gazeteciler Cemiyeti TBMM’de çok yönlü temaslarda bulundu. Meslek örgütlerinden başkanlar ve temsilcilerle AK Parti, MHP, CHP, İYİ Parti Meclis grup başkanvekillerini ziyaret ettik. Haziran ayında tüm partilerle temaslarımızda önerilerimizi, eleştirilerimizi, taslak madde metinlerimizi ilettik. Dijital Mecralar Komisyonu’nu ziyaret ettik ve meslek örgütlerinin komisyonda konuşma yapması için davet aldık. Konuşmalarımızla itirazlarımızı tutanaklara geçirdik. AK Parti ve MHP’den pek çok milletvekili bizlerin komisyon konuşmaları sırasında dile getirdiği itirazlarla öğrendi yasadaki olumsuz yönleri. Ardından Adalet Komisyonu görüşmelerinde de söz aldık, eleştiri ve önerilerimizi bir kez daha dile getirdik. Bu çabaların yanı sıra bizlere grup kürsülerini açan CHP ve İYİ Parti liderlerinin nazik davetleriyle grup toplantılarında konuşmalar yaptık. Ardından Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu’nun da desteğiyle tüm Türkiye’den basın meslek örgütleri, cemiyetler, gazeteciler 2011 yılından bu yana en kalabalık mitingi Ankara Ulus Meydanı’nda gerçekleştirdik. İktidar milletvekillerinin seçim çevrelerinde bulunan yerel cemiyetler kendi bölge milletvekillerini sık sık arayarak eleştirilerini yineledi. Böylece yasanın Ekim ayına ertelenmesini sağladık.
“Basın İlan Kurumu eylül ayını yerel gazete sahiplerini ikna etmek için bölge toplantıları düzenleyerek geçirdi”
Ekim ayına kadar Meclis’te gazetecilerin de katılımıyla yasanın sorunlu maddeleri üzerine yeniden çalışalım, dezenformasyonu yasa metninde tanımlayalım ve önlemek için dünya örneklerini ele alalım dedik ama yine dinlemediler. Basın İlan Kurumu Eylül ayını yerel gazete sahiplerini ikna edebilmek için bölge toplantıları düzenleyerek geçirdi. Ama bu ikna toplantıları yerel basının yasayı kabul etmesini sağlamadı.
Eleştirilerimizden bazıları komisyon aşamasında bazıları da Ekim ayında yasa metnine işlendi. Genel Kurul aşamasında AK Parti ve MHP önergeleriyle yasa metninde kısmi değişiklikler yapılması sağlandı. Bunlardan en önemlisi basın ahlak ilkelerine aykırı davrandığı gerekçesiyle basın kartı iptal edilen bir gazetecinin beş yıl süreyle yeniden basın kartı alamayacağına yönelik hükmün değiştirilmesi oldu. Bu maddedeki beş yıllık bekleme süresi bir yıla indirildi. Bir başka düzenleme Basın Kartı Komisyonu’nun yapısının daha çoğulcu hale getirilmesi oldu. Komisyonun üye sayısı dokuzdan 19’a çıkarıldı, gazetecilerin daha çok temsil edilmesi sağlandı ama yine çoğunluk üyeyi İletişim Başkanlığı’nın belirlemesi esas alındı.
“Teklif sahibi MHP milletvekilleri deyim yerindeyse Nuh dedi peygamber demedi”
Kamuoyunda en çok tartışılan 29. Madde ise tüm çabalara karşın hiçbir değişikliğe uğramadan kabul edildi. Madde Türk Ceza Kanunu’na yanlış bilgiyi kasten yayma gibi tanımı muğlak bir suç ekledi ve 3 ila 4 buçuk yıl hapis cezası getirdi. Muhalefetin itirazlarını haklı bulan pek çok AK Parti milletvekili bu maddedeki hapis cezasının indirilmesine katıldıklarını dile getirdi. Bunlara bizler de Meclis’te şahit olduk. Hedef hiç olmazsa hapis cezasını 2 yılın altına indirmek ve böylece topluma cezaevi tehdidini ortadan kaldırmaktı. Ama bu da olmadı. Teklif sahibi MHP milletvekilleri deyim yerindeyse Nuh dedi peygamber demedi, inatta ısrar etti. Ve maalesef hangi savcının nasıl uygulayacağını bilemeyeceğimiz bir hapis cezasıyla tüm toplum karşı karşıya kaldı.
“Yerel gazetelerin ana yaşam kaynağı olan resmi ilan gelirlerinin yüzde 75’i buharlaşacak”
Şimdi ne olacak? Yerel gazetelerin ana yaşam kaynağı olan resmi ilan gelirlerinin yüzde 75’i buharlaşacak, matbaalar çalışamaz hale gelecek, sosyal medya cendereye alınacak, anlık mesajlaşma uygulamaları hesap sahipleri ve görüşmelere ilişkin bilgileri Bilgi Teknolojileri Kurumuna verecek. Basın İlan Kurumu gazetelere ve internet haber sitelerine hem para hem ceza veren bir kurum olarak büyük yetkilerle donatılacak. BİK aynı televizyon ve radyolar üzerinde kılıcını sallayan RTÜK gibi yazılı ve dijital medyanın eli kılıçlı polisi haline gelecek. BTK ve BİK basılı ve dijital medyayı da sosyal medyayı ve Whatsapp gibi haberleşme programlarını da çok sıkı bir denetim ve ceza tehdidi altına alacak. Kullanım bilgilerini vermek ya da suç işlediği öne sürülen hesaplarla ilgili işlem yapmak gibi ağır yükümlülükleri kabul etmeyen sosyal medya şirketlerinin ve haberleşme uygulamalarının bant genişliği yüzde 95 oranında daraltılabilecek, böyle olunca hepimizin çok sık kullandığı bu programlar çalışmayacak. Yabancı sosyal medya şirketleri yükümlülüklere uymadıkları durumda küresel cirolarının yüzde 3’ü kadar para cezasına çarptırılabilecek.
“RTÜK’le birlikte medya alanında otokrasinin kurumsallaşması çabasıdır”
İşte böyle akıl almaz bir sürecin ardından akıl almaz bir sonuçla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı onayladığında yasa yürürlüğe girecek. Yasaya karşı tek beklentimiz, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha önce ilan ettiği 110 milletvekilinin bir an önce Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yapmasıdır. Sonuç olarak bu yasa esasında yaklaşan ve Türkiye demokrasisi açısından yaşamsal önemde gördüğümüz seçimler öncesinde yazılı, görsel, işitsel ve elektronik medya ortamlarının tümünün BİK ve BTK üzerinden etkin kontrol altına alınması, RTÜK’le birlikte medya alanında otokrasinin kurumsallaşması çabasıdır.
Sansür yasasının ülkemiz tarihindeki en ağır basın ve ifade özgürlüğü ihlali olduğunu aylarca hem Meclis’te hem pek çok platformda defalarca vurguladık, dinlemediler ve teklif yasalaştı. Sansür ve ceza kâbusu üstümüze çökecek. Peki bizler ne yapacağız? Anayasal özgürlüklerimize aykırı hiçbir yasa ve yönetmelik bizi kamu yararı için doğruları söylemekten alı koyamaz. Biz gazeteciler yine toplumumuzun iyiliği için kamu yararı için mesleğimizi aynı şekilde sürdürmeye devam edeceğiz. Bu yasa Türkiye’deki ifade özgürlüğü iklimini daraltacak, bunu biliyoruz. Bu nedenle bizler yılmayacağız, korkmayacağız, susmayacağız. Sansüre, baskıya, hapislere ve türlü cezalara boyun eğmeyeceğiz.”