Eğitim Sen Giresun Şubesi Başkanı Ergün Önal, bugün başlayan yeni eğitim ve öğretim yılında öğrenci ve velilerin sorunlarına değinerek, çözüm önerilerini dile getirdi.
Türkiye’deki eğitim sisteminin yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikalar sonucunda tam bir sorun yumağı haline geldiğini ifade eden Önal, “Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, uzun yıllardır en temel işlevlerini dahi yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemekte; Özellikle son birkaç yıldır derinleşen ekonomik kriz soncunda artan fiyatlar okul masraflarını ciddi oranda arttırmış, çocuk okutan ailelerin bütçelerini derinden sarsmaya başlamıştır. Seçim sonrasında peş peşe gelen zamlarla birlikte veliler, çocuklarına günlük harçlık vermekte zorlanmanın yanı sıra beslenme çantalarını dahi dolduramama korkusu yaşamaktadır” dedi.
Öğrenciler mutsuz kaygılı ve streli
Başkan Önal, yaptığı yazılı açıklamada, şunları kaydetti: “Mevcut eğitim sistemi okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin müşteri olarak görülmesini hedeflerken, eğitim sistemi içindeki sınıfsal eşitsizlikler giderek derinleşmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar ve farklı bölgelerdeki okullar sürekli birbirleriyle rekabet içine sokulmuş durumdadır.
Eğitimde çözümsüzlük politikaları bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürülmektedir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen laiklik ve bilimsellik karşıtı gerici uygulamalar her geçen gün dozunu arttırarak devam etmektedir.
ÇEDES projesinin arkasındaki plan!
Milli Eğitim bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı, bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik ÇEDES ve benzeri uygulamalardan derhal vazgeçmelidir. Çocuklarımızın, siyasi iktidarın kendi siyasal-ideolojik hedeflerine ulaşmak için, eğitimi arka bahçesi haline getirmek adına din istismarıyla ve sözde değerler eğitimiyle hayata geçirilen ÇEDES ve benzeri projelerin parçası haline getirilmesini istemiyoruz. Projenin ülke çapında uygulaması için Milli Eğitim Müdürlükleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı il müftülükleri aracılığıyla okullara ‘manevi danışman’ sıfatıyla pedagojik eğitimi bulunmayan vaiz, imam hatip, Kur’an kursu öğreticileri İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere, çeşitli illerde görevlendirmeler yapılmaya başlandı. Milli Eğitim Bakanlığının görevi çocuk ve gençleri tarikat ve cemaatlerin eline bırakmak değil, insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmek, temel insan hakları ve çocukların yararını gözetecek, eleştirel düşünce becerisi kazandırabilecek okul ortamları sağlamak, barınma ,beslenme kendini gerçekleştirme vb en temel ihtiyaçları karşılamak olmalıdır.
Öğrencilere öğle yemeği verilsin!
Türkiye, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ilk sıradadır. Ülkemizde okula aç giden çocuk sayısı her geçen gün artarken, sendikamız dahil çok sayıda kurum bütün okullarda ücretsiz okul beslenme programı hazırlanması çağrısı yapmaktadır. Özellikle ekonomik krizle birlikte hızlı artan yoksullaşma, öncelikle en hassas durumdaki çocukları etkilemiştir. Çok sayıda öğrencimiz okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü bilinmektedir. Türkiye’de son yıllarda dar gelirlilerin sırtına yüklenen ve daha da derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Normal öğretim gören tüm devlet okullarında nitelikli, besleyici ücretsiz yemek verilmelidir. Bu noktada sadece taşımalı eğitim ve anaokullarında yemek verilmesi yeterli olmadığı gibi öğrencilerimiz gıda, giysi, kırtasiye, eğitim araçları ve ulaşım giderleri açısından mutlaka desteklenmelidir.
Ekonomik yük velilerin sırtında!
Okullara temizlik personeli, güvenlik, kırtasiye malzemelerinin temini için yeterli ödenek aktarılmadığı için idare ve okul aile birlikleri velilerden zorlama ile bağış vermeye mecbur bırakılmakta, bu durum da öğrenci velilerini ciddi anlamda zorlamaktadır. Okullarda kullanılan yazıların kartuşlarından, tahta kalemine kadar tüm kırtasiye ihtiyaçları öğrenci velilerinden talep edilmektedir. Milyonlarca insanı etkileyen ekonomik kriz, TL’de yaşanan değer kaybı ve yüksek enflasyon nedeniyle diğer bütün harcama kalemlerinde olduğu gibi, kırtasiye harcamalarında da astronomik artışlar yaşanmaktadır. Sadece son üç yılda velilerin öğrenciler için yapmış olduğu kırtasiye harcaması miktarı en az 6 kat artmıştır.
Meslek kanunu itibarı yerle bir etti!
Bu kanun, İhtiyaç olduğu halde 800 bini aşan ataması yapılmayan öğretmenlerimizin; acımasız bir emek sömürüsüne mahkum edilen binlerce özel sektör öğretmenimizin, asgari ücretin de altında devlet eliyle çalıştırılan ücretli öğretmenlerimizin ve sözleşmeli öğretmenlerimizin sorunlarını kapsamamaktadır. Yasa yeniden düzenlenmeli sözleşmeli kadrolu ayrımını ve güvencesiz çalıştırma yöntemlerini engellemelidir. Eşit işe eşit ücret ilkesiyle tüm eğitimciler özel sektör öğretmenleri de dahil olmak üzere güvenceli çalışmayı esas olan eğitimcilerin en temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde bir ücret düzenlemesi yapılmalıdır. Her yıl öğretmenlere verilen eğitim öğretim ödeneği bugünün gerçekleriyle uyuşmamaktadır. Bu ödenek sadece öğretmenlere değil tüm eğitim çalışanlarına verilmeli, her yıl iki kere bir maaş tutarına ödeme yapılmalıdır.
Mücadelemiz devam edecek
Okulların eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, eğitim sürecinde her geçen gün bilimsellikten uzaklaşılması, eğitimin zaten sorunlu olan yapısının daha da kötüleşmesine neden olmaktadır.
Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullarda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, milliyetçiliğin ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde, eğitim ve bilim emekçileri ve tüm öğrencilerimizin kamusal, bilimsel, demokratik bir eğitim hakkını savunmaya, mücadelemizi kesintisiz bir şekilde sürdürmeye kararlı olduğumuzu buradan bir kere daha söylüyoruz.”