Türkiye’de hiçbir vali konağı bakliyat üretimi yapılan limana bakmaz. Ama Giresun da bakar.
Liman değince akla ne gelir: Yük gemileri, ihracat,ithalat, yat, gemi,turizm, Cruz,kalkınma ve gelişme gelir. Limanlar ayrıca bağımsızlımızın simgesidir. Emperyalizmi bir de Kabotajla yendik, gemilerimize bayrağımızı öyle çektik.
Cumhuriyetin 100.yılına girmeye hazırlandığımız bu günlerde Cumhuriyete layık bir limanımız yok ne yazık ki…Orada bakliyat üretimi, paketlemesi ve nakliyesi yapılıyor. Siloları yıktılar güya ama az ileriye, vali konağının dibine daha büyük binalar ve fabrika yaptılar, o gün bugün sadece vali değil, herkes bakıyor ve kokluyor.
Oysa o limanın olduğu yerden Yunan ve Roma döneminden, Cenevizlilerden, İyonlardan başlayarak Yeni dünyaya, okyanuslar ötesine Avrupa’ya, Balkanlara, Rusya’ya yükler taşınmış, gelmiş gitmiş yelkenliler, buharlı gemiler..Tütün, çay, tuz, maden, fındık, kağıt taşınmış,
Aripsas denilen yerde gemi adamlarını şarap, dans evleri, otellerin kalıntıları hala duruyor.
20 yıl önceye kadar limanımız limanmış.
Şimdi ise her şeyin daha bir geliştiği deniz üzerinden taşınan üretimlerin ticaretinin yaygınlaştığı küresel bir dünyada geriye gittik, 3-5 tahıl gemisi ve tozuna mahkum edildik. Hinterlandı çok geniş. En arkadaki Akdeniz’in, Mersin limanının Karadeniz’e çıkışı, Uzak doğunun, Hindistan’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun, Şebinkarahisar üzerinden denizden Avrupa’ya açılan kapısı olan bir liman böyle atıl bir şekilde değerlendirilemez. Buna itiraz etmek lazım. Var mı, yok.
Bu liman bunun için mi yapıldı, kemikleri sızlıyor İzmenlerin, Erkmenlerin…
Çevre ve gürültü kirliliği yaratmak suçsa, ortağı ortada…Ama suç sadece o değil; limanı il, bölge ve ülke ekonomisine yararlı hale getirmemek vatana ihanetle bile değerlendirilecek büyük bir suç.