Enver Paşa ve Resneli Rıza Bey dağa çıktı, hürriyet için başlattıkları mücadelede başarılı oldular. II.Meşrutiyet ilan edildi. Pek çok özgürlükler gibi basına özgürlük de o yıllarda geldi.115 yıl önce 24 Temmuz 1908’de, basın üzerinde kurulan sansür mekanizması kaldırıldı. Bugünü bu nedenle ‘basının özgür olduğu gün’ kabul edip ‘Basın Bayramı’ olarak kutluyoruz.
İkinci kutlama günümüz de 10 Ocak…Çalışan Gazeteciler Günü.1961 askeri darbesi sonrasında basın özgürlüğü anayasa güvencesi altına alınarak güçlendirildi, 10 Ocak 1961’de ise, gazetecilere ekonomik ve sosyal haklar tanıyan 212 sayılı kanun kabul edildi.
Ama bugün geldiğimiz noktada gazeteciler ne bayram yapacak, ne de kutlama yapacak durumda. Çünkü özgür olduğumuzu gösteren en ufak bir emare yok. Tablo çok kötü, sayılar acı verici ve kara..
İktidara muhalif olduğu için öldürülen gazeteciler, tutuklu gazeteciler, erişim yasağı gibi kavramlarını lügatımızdan çıkaramadık. Terörle Mücadele Yasası gazeteciler için kılıçtan da keskin. Ceza Kanunu’ndaki 20 kadar madde de, özgürlükleri hedef alan bu düzenlemeleri tamamlıyor. Tekelleşme, yandaşlaşma ve bütün özgürlükleri sınırlandıran yasalar, yönetmelikler, yargının siyasallaşması yetmedi, bir de üstüne Dezenformasyon yasası çıkardılar.
Gazetecilik, ama gazetecilik yapmak artık suçtur bu ülkede.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ülkemiz, geçen yıla göre 16 sıra daha gerileyerek 180 ülke içerisinde 165’inci sırada yer
Türkiye, basın özgürlüğü açısından en kara dönemini yaşıyor. Sicil daha da bozuldu, karnede kırık notlar arttı.
Türkiye son bir yılda tutuklanan gazeteciler, medyaya yönelik baskılar ve sosyal medyaya erişim yasakları, para cezaları, ekran karartmalarıyla sık gündeme geldi. Türkiye, gazeteciler için yarı açık cezaevi…Mahkeme kararları olmaksızın tam bir keyfiyetle basının haber verme, toplumun haber alma hakkı ortadan kaldırılabiliyor.
1908’den bu yana geçen sürede zaman zaman, ama her zaman basını zapturapt altına almaya çalışan siyasal iktidarlar, cuntalar olsa da en kötü günleri bugünlerde yaşıyoruz. Basın özgürlüğü sadece yazma özgürlüğü olmaktan bile çıktı. Yaşama hakkına korumaya dönüştü. Aslında tüm bunlar normal…Kendi oligarşisini, cuntasını kurmak isteyen siyasal iktidarlar gibi bu iktidar da önce basın özgürlüğünün sınırlarını çizdi, o özgürlüğün nerede başlayıp bittiğine kendi karar verdi. Böylece çok kolay oldu; demokrasinin hukuk, adalet, insan hak ve özgürlükleri gibi diğer kavramlarını yok edebilmek. Bugün bırakın basının özgürlüğünü, basın mensuplarının mesleklerini etik ve ahlaki kurallar çerçevesinde yapmalarına dahi engel olunuyor. Gazeteciliğin doğasında var olan eleştirisel mantık, yorumlama, sorgulama, muhalif duruş gibi özellikler ortadan kaldırılıyor. Gazetecilerden başka bir kimlik ve kişiliğe bürünmeleri isteniyor. Direnenler ise; açlığa, yokluk ve yoksulluğa mahkûm ediliyorlar. Hatta hepimizin tamamen, topyekun ortadan kaldırılmasına yönelik bir savaş yürütülüyor. Siyasal iktidar köşe yazarlarını, muhabirleri, hatta foto muhabirlerini hedef gösteriyor. Gösterilerde en çok biber gazı ve jop gazetecilere yediriliyor.
Ülkeyi yönetenlerin sahibi olduğu bir medya gurubu var, basın yayın kuruluşlarını %70’i tamamen kontrol altında, dolaylı yollardan değil de direk olarak haberlere müdahale edebiliyor. TV’ler basılıyor, gazeteler kapatılıyor. Bu nedenle basının özgürlüğü olmayınca, halkın haber alma, doğruları bilme ve öğrenme hakkı da olmuyor. Pek çok pisliğin üstü bu sayede örtülmedi mi?
İktidarın bu ‘yeni medya’ yaratma savaşı Anadolu’da da sürüyor. Hatta bitti ve galip geldiler bile; ‘eller yukarı’ teslim aldılar.
Bazıların tenzih ediyorum; yerel basını çok güçlü kentler var, o kentlerde de tıpkı Giresun’da olduğu gibi ilkelerinden taviz vermeden gazetecilik yapan gazeteler, gazeteciler var. Ama genel bir tespit yaparsak, kamu adına görev yapan yerel basın gitti, yerine menfaatlerini gözeten, esas duruşta duran, amuda kalkmış, taklacılar geldi. Sayfalar dil gibi…Harflerle yalanıyor. Karşı tarafta olana, menfaat elde edilemeyene belden altı vuruşlarla saldırılıyor. Böyle olunca artık yerel basının o inandırıcı, kitlelere yön veren gücü kalmıyor. Kimse haberleri, manşetleri, yorumları, gazetecileri dikkate almıyor. Haber kişileri, cebine harçlık konulan, yanağından makas alınan, sırtına vurulup ortaya salınan kullanışlı gazetecileri el üstünde tutuyor. Ötekilerle, namuslu gazetecilerle yan yana gelmekten korkuluyor, uzak duruluyor. Yalakalık, üçkağıtçılık, dolandırıcılık, kullanışlı satılık olmak prim yapıyor. Kötülük yüceltiliyor
Basın demokrasinin güvencesidir, 4.kuvvetidir.Ama basın meslek ilkelerine, basın hak ve sorumluluklar bildirgesine uyan bir basın…Öyle bir basın olgusu hayata geçecek, bu kötülüklerin içinden boy verip filizlenecek. Bu günler de geçecek…Ve tarih o zaman en başta böyle bir basın yaratanları ve herkesi yaptıklarıyla sorgulayıp yargılayacak.
Türkiye’de ve Giresun’da basın özgürlüğünü hak eden, bunun için bedeller ödeyen, korkusuzca mücadele eden, yaptığı haberlerle ilimizin ülkemizin hak ve menfaatlerini koruyan gazetecilerin ve gazetecilerin yanında olan okurlarımızın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun.
Hasan Fehmi Bey, Hasan Tahsin’e siyasi cinayetlere kurban giden; Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink ve diğer tüm basın şehitlerinin ve gazetecilik mesleğine hizmet edenlerin ruhları şad olsun.