Bugün cumhuriyetimizin 101. Yılı.
Daha nice yıllara inşallah.
Sabah uyandık. Çoluk çocuk yollara döküldük.
Sokaklarda gözlemlediğim ilk şey, herkesin cumhuriyet konusunda hem fikir olduğu. Ama hangi cumhuriyet? Ya da cumhuriyetten anladığımız nedir? Böyle düşünüldüğünde işler biraz değişiyor.
Gelin önce kısaca cumhuriyetin ne olduğuna bakalım. Sonra da olanlara.
Cumhuriyet, siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir devlet yönetim şeklidir ve yapısı gereği monarşinin yokluğu üzerine kuruludur. Yani başında seçimle gelen bir yöneticinin olduğu, yöneticinin babadan oğula geçmediği bir sistemin adıdır cumhuriyet.
Ama “cumhur” denildiği zaman işler biraz karışıyor. Arapça bir kelime olan cumhur, sözlükte “herhangi bir şeyin en büyük kısmı, bir topluluğun çoğunluğu veya önde gelenleri” anlamına gelmektedir.
Değişik şekilleri vardır.
Mesela İran İslam Cumhuriyeti. Demek ki cumhuriyetin “İslamcı” bir şekli de var.
Mesela Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği… Yine Çin de bir cumhuriyet. Demek ki cumhuriyetin “komünist” bir şekli de var.
Hatta bana sorarsanız Amerika bile bir cumhuriyet. Demek ki cumhuriyetin “federal” bir şekli de var.
Fransa’nın bir cumhuriyet olduğunu söylememe bile gerek yok. Fransız İhtilalini yapan bu milletin cumhuriyetinin şekli ise “akıl”dır.
Bir de Platon’un cumhuriyeti vardır ki, tamamıyla “uzmanlık” yani “bilgi” üzerine kuruludur. Ona göre devleti, yönetme kabiliyeti olan filozoflar (akil insanlar) yönetmeli.
Evet, cumhuriyet konusunda hepimiz hem fikiriz ama mesele yukarıda saydığım cumhuriyetlerden hangisini istediğimiz? İran’ın cumhuriyeti mi, Sovyetlerin mi, Amerika’nın mı? Yoksa Platon’un mu? Ya da az sonra bahsedeceğim Atatürk’ün cumhuriyeti mi?
Sizleri bilmem ama ben Atatürk’ün cumhuriyetini isterim.
Neden mi?
Çünkü esas cumhuriyet tam da onun bize sunduğu cumhuriyettir. Ve onun cumhuriyetinin nitelikleri Anayasamızın 2. maddesinde açıkça belirtilmektedir.
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Bu maddeden anlaşılacağı üzere, Atatürk cumhuriyeti;
- Akla dayanan yani kendisini mutlu edecek, barış ve özgürlük getirecek kurumları yine kendi aklı ile inşa eden,
- Demokratik yani halk iradesine dayanan, eşitlikçi,
- Laik, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran yani, dinin siyasete alet edilmemesi,
- Adil, hakkı güvenceye alan ve ölçülü davranan,
- İnsan haklarına saygılı olan, bu hakları koruyup güçlendiren,
- Sosyal, toplumun sosyal refahını maksimize etmek için gerekli tedbirleri alan,
- Başlangıçta belirtilen temel ilkeler, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılaplar, egemenliğin kayıtsız, şartsız Türk milletinde olduğu, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma v.b.
Daha burada saymakla bitiremeyeceğimiz diğer nitelikler.
Bu niteliklere bakıldığında, onun cumhuriyeti, erdemli, onurlu, her işinde akla dayanan, eşitlikçi, yenilikçi, insan haklarını koruyan, adaletli, sosyal, demokratik v.b. bir imkanı bizlere sunmaktadır.
Millet iradesini üstün tutmuş, bu irade ile seçilen kişilerin veya kuruluşların Anayasamızda gösterilen hürriyetçi, demokrasi ve bunun hicaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkmayacağı da açıkça belirtilmiştir.
Ama bugün seçilmiş kişilerin Anayasamızın ilk dört maddesi üzerinden yarattığı polemiklere bakıldığında, cumhuriyetimizin pek de güvende olmadığı görülmekedir.
Amaann yıllardır böyle, bir şey olmaz dediğiniz duyar gibiyim.
Şunu unutmayın ki, Roma İmparatorluğu da başlangıçta bir cumhuriyetti. Bir gün Sezar diye bir adam çıktı ve Roma’yı önce salladı, sonra da yıktı. Roma’yı bir imparatorluğa dönüştürdü.
Demek ki cumhuriyetlerin de korunmaya ihtiyacı var ve cumhuriyetler kalıcı değildir. Ya asgari bir güçle ya da demagojik bir güçle yıkılabiliyorlar.
Bu nedenle ‘boş vermek’ olmaz.
Cumhuriyetimizin kuruluşunda nasıl emek, ter, kan ve millet olma çabası varsa, O’nun korunmasında, geliştirilmesinde, ilkelerinin savunulmasında da aynı çabaların olması gerekir.
Güzel bir bakış açısı Gönül TERZİ