“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, O ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.”
Albert Camus
Mitinge gelmişlerdi. Barış, demokrasi ve özgürlük isteyeceklerdi. Ankara Garı önünde halay çekiyorlardı, birden tam o anda arkalarında dev bir ışık topu yeri göğü sallayan bir gürültüyle yayıldı.
Etraf kıyamet günü gibi; parçalanan bedenler, sahipsiz kol ve bacaklar…Çocuklar, kadınlar, birbirine sarılıp ağlayan kanla karışık gözyaşları akıtanlar.
Katliam günüydü. Terörün en kanlı yüzünü tanıdık.
Polis Tomayla su, biber gazı
plastik mermi sıktı; yardım isteyen, bağıran çağıranlara…
Ambulanslar geç geldi, boş gitti..
En küçüğü 8 yaşındaki 103 canı kaybettik.
Deliller karartıldı.! ortalık kan ve cesetlerden temizlendi.
Suç ve suçlular yok edildi.
Suriye’den giren, Türkiye’yi bilmem kaç kilometre dolaşarak Ankara’ya gelen IŞİD’ci teröristleri kim sakladı, korudu ve daha pek çok soru flulaştırıldı. Katiller ve işbirlikçileri hala yok. Hesap tam olarak sorulmadı.
Bolca kınamalar, anmalar, ‘kanları yerde kalmayacak’ sözleri duyduk.
Başbakan Davutoğlu’nun “Canlı bomba listesi vardı ama eylem yapmadıkları için tutuklamadık”, “patlama sonrası oylarımız arttı” sözlerini, bir bakanın sırıtmasını, acıma ve insanlık duygusunu yitirenleri, ölenlerin anıldığı törenleri yuhalayanları, ıslıklayanları, “verin 400 milletvekilini huzur gelsin” diyenleri, 7 Haziran seçimleri sonrasının siyasal sürecinin o bombayla ve diğer terör eylemleriyle şekillendirilmesini unutmadık.
Kanlı taşların üzerinden yürüyüp gittiler.
Herşeyi dünya gördü, tarih yazdı…
Unutmadık.
Unutanın kalbi kurusun.
Unutma; hatırladığın kadar güçlü
Unuttuğun kadar suçlusun…