Sınır ötesinde karda kışta, zorlu koşullarda cumhuriyete, ulusumuza yönelen terör tehditine karşı savaş sürerken, önce 3 askerimizi ebedi sonsuzluğa uğurladık.
Ardından…
Ateş düştü 13 ocağa, 13 can gitti, 13 ana, 13 baba, eş, kardeş, sevgili, akraba komşu, koca bir ülke ağladı.
Ruhları şad olsun. Vatan sağolsun. Miltetimizin başı sağolsun.
Tabi ki…
Ama acımızın arasından soruyoruz: 6’sı asker, 2’si polis, 2’si sivil… mensubiyeti açıklanmamış 3 kişi, bu toplamda 13 can, 6 yıldır o hainlerin elindeydi, mağarada katledilmeden önce kurtarmak için kim ne yaptı, ne yapıldı?
Acımız daha da katmerleştiren bu sorunun cevabıdır.
Bir de…
Bırakın sırtını ABD’ye dayamış nerede olduğu belli olmayan elebaşı Yılan’ı parçalamayı filan da; 3-5 oy için mektup yazdırılan katilerin başı elimizde, TRT’ye çıkarılıp mesaj veren kardeşi katil Osman Öcalan bir mikrofon uzaklıkta, Habur’dan giriş yapanlar, halay çekenler, Dolmabahçe mutabakatının tarafları, çözümcüler, Oslo’ya, Kandil’e gidenler, onları gönderenler, akil adamlar ayan beyan ortada.
Teröre destek verenler, PKK’yı diriltenler de belli.
Açıklamalar gazete arşivlerinde duruyor.
Hesap sorulacaksa onlardan bir sorulsun. Kurun bir terör mahkemesi hukuk devletine yakışır bir şekilde yargılansın kim varsa; teröristi, terör destekçisi, yardımcısı, yatakçısı, yaltakçısı…
Sahi Abdullah Öcalan haini sadece yakalandığı ana kadar olan katliamlardan mı sorumlu, ondan sonrası için dokunulmazlığı mı var, mesela bu 13 kişi için hiç mi sorumluluğu yok, masum mu?
İbreti alem için iddianame hazırlayacak bir savcı da mı yok?
Terörle mücadele her zamankinden daha çok kararlık, ciddiyet ve samimiyet istiyor.