Gazi Mustafa Kemal Atatürk, emperyalizme karşı halk kurtuluş savaşının son harekatını, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin bir cephesinden, 26 Ağustos 1922’de “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” komutunu vererek başlattı.
Aslında o tarihte ‘Ege’ diye bir deniz yoktu. Adalar denizi vardı, İzmir vardı. Atatürk Akdeniz’i seçti.
Daha geniş bir alanı, öteleri gösteren bir hedeftir bu.
Türklerin Anadolu’ya geldiğinden o zamana kadar sadece karada değil, açık denizlerde de var olma özleminin ruh haline yansımasıdır bu.
Mavi vatan sınırlarını ‘Akdeniz’ diye büyük önder özellikle telafuz etmiştir.
Akdeniz hedefine ulaşan Atatürk’ün askerleri düşmanı geldiği sulara geri göndermiş, 30 Ağustos’ta zaferle taçlanan bu savaşın sonunda ulusal sınırlarımız belirlenmiş, bağımsızlığımız ilan edilmiş, cumhuriyetimiz kurulmuştur.
Bugün bir ülkemiz varsa, o zafer sayesindedir.
Ama…
Dünyada eşi benzeri olmayan ve Türk tarihinin bu en önemli zaferinin kutlanmasına şimdi, 98 yıl sonra hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle yasak veya sınırlama getirmek isteniyor.
Covid 19 sanki pusuya yatmış bu kutlamayı yapacakları bekliyormuş gibi.
Her şey serbest, bu yasak. İnandırıcı mı? Bir kötü niyet var…
Ayıptır, yazıktır ve de günahtır!
Böyle bir şey olabilir mi? Dünyanın neresinde görülmüştür; kurtuluşunun ve kuruluşunun kutlanmasını halkına yasaklayan ülke yöneticileri..
30 Ağustos 1922’de kaybedenlerin değil, zaferi kazananların tarafındayız.
Dolayısıyla bu topraklarda var olmamızı sağlayan bu zaferi bize bahşeden atalarımızla onur duyarak, Atatürk ve silah arkadaşlarını anarak coşkuyla kutluyoruz.
Tıpkı bu savaşın başlangıç tarihine ilham olmuş 26 Ağustos 1071 zaferini kutladığımız gibi…
Kurtuluş savaşında hayatlarını kaybeden bütün şehitlerimizi ve Başkomutanlık meydan muharebesinde, Büyük Taaruz’da Afyon İscehisar’da Doğanlar Köyü Dedesivri tepesinde savundukları mevzide şehit olan 14 Giresun gönüllü alay kahramanı askerlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Ne mutlu Türküm diyene…