Bunun adı tekadam seçiciliğinde parti üstü ‘politbüro’ demokrasisidir…
Onlar seçip atıyorlar. Önseçim ve diğer yöntemler terk edildi. Dudaklar arasına sıkıştırıldı kader.
Kargaşa, kaos ve umutsuzluk yaratan ve üreten budur.Tepkiler, itirazlar ve istifalar bu yüzden.
Umduğunu bulamayanlar kaçıyor.
Şimdi atananlar yetkiyi aldı, onlar dameclislerini atayacaklar. Aşağıdan yukarı doğru uzanan halkalar, omurganın eklemleri gibi…
O zaman bir kere daha güya sesler yükselecek.
Ama…Beyhude!..Gerek yok bunlara.
Kaldı ki kimsenin yakınmaya hakkı yok.
Çünkü bu vesayet düzenini kurultaylarda, il ve ilçelerde kuran yakınanlar değil mi?..
İşçi, memur, köylü, genç, kadın, devrimci-demokrat, sosyalistlere Türkiye’nin mozaiklerine, renklerine uzaksınız, onlar da size uzak.
Maşallah egolarınız, kibirleriniz dağlar kadar.Yardıma, desteğe, akla, katkıya insana hiç ihtiyacınız yok. Yerçekiminden kurtulmuş uçmaktasınız. Amacınız, büyümek, çoğalmak kitleselleşmek değil.
Öyleyse buyurun sahaya… Başarmalısınız, başka şansınız yok.
Asıl ev sahipleri siz kiracılara tabi ki oy verecek, kimse pusuda beklemeyecek, ülkesi için üzerine düşen görev ve sorumlulukları herkes yerine getirecek ki; hesap sorma hakkı baki kalsın.
Ama şimdiden şu soruyu soruyorum. Herkes üzerine alınsın…
Üyeyi, delegeyi, seçmeni görüş belirtmekten alıkoyan, karar mekanizmalarının dışında tutup sadece oy verme görevi biçen bir zihniyete sahip olanlar, buna katkı sunanlar, yani demokrat olmayanlar Türkiye’yi nasıl demokratikleştirecekler?..
İlk defa katılıyorum ‘muhalefet düzelmeden, Türkiye düzelmez’ vecizesine…
Muhalefet yok, muhalefetin içinden çıkan; tutarlı, ilkeli önderlik vasıflarına sahip muhalif de yok.
Dolayısıyla…
Bir tek adam ötede, bir tek adam bu tarafta.
31 Mart’ta tek adamlar bir kez daha düzenlerini yarıştıracaklar.
Oradan çıkan sonuçlar, sarsıcı, çarpıcı mı olacak, hangi anlamlar içerecek, neler değişecek, dönüşecek bekleyeceğiz ve de göreceğiz.
Sizce ne olacak?..