ARİPSAS'IN GERİ DÖNÜŞÜ
Miteolojiye, tarihçilere, yazılı kaynaklara göre, öncekiler, sonrakiler Miletoslular, Hititliler; Choerades, Hirades, Pharnacia, Farnakia, Kolkhis, Cerasous, Cerasus, Keresea, Kerasous, Kerasus, Keresus, Chirizonda, Cerasonte, Cerasunde, Kerassunde, Kerassonde, Kerasunda Kérassoune, Kérasounde, Kérassunde, Kirisontho, Kiresountas, Kerasountas, Kerasountos, Kerasounta, Kerasunta, Kerasont, Kerasunt, Kerasun, Kiresun, Ghiresson demişler.
1075'den sonra Türk yurdu olunca da Gireson, Girasun, Giresun olmuş.
Ama bu şehrin bilinen en eski adlarından biri Aripsas'dır. İçinden deniz geçen şehir, denizin içindeki şehir demek.
Ben bu adı çok severim.Hem şiirsel olduğundan, hem de bu kentte yaşamış en eski uygarlığın kültürünü içerdiği için.
Evet, bu şehrin içinden deniz geçermiş, denizin içindeymiş kıyısı, denize inermiş sokaklar.
Alın bakın eski fotoğraflara.
Denizle şehri, Taşbaşı'dan başlayıp Güre'ye kadar uzanan geniş bir kumsal ayırıyor.
O kumsalın üzerine bazı aklı eveller 1960'lı yıllarda yol oturtmuşlar.
Kendi ev ve arsalarının değerleneceğini düşünen soy isminin sonunda 'oğlu' olan zadeler, siyasetçileri etkileyerek şehrin arkasından dolanan yolu getirip bir hançer gibi o güzelim kumsalın üzerine saplamışlar…
Birinci çevre katliamı işte böyle başlamış.
İkincisi ise 1990'lı yıllarda..
Çevreyi katletme ziyniyetini bir miras olarak alan ve kültür haline getiren ve siyaset kurumu, aynı yolun yanına yol projesi oluşturarak yandaş müteahhitlere, taşeronlara rant alanı yarattılar.
Tüm karşı çıkmalara,eylemlere, tepkilere, bilimsel görüşlere rağmen ikinci katliamı gerçekleştirdiler.
Aralarında Giresun'un da bulunduğu 7 il, 64 ilçe,17 bucak merkezinden geçen bu yolda 138 milyon metreküp kazı-dolgu, 180 milyon ton tahkimat, 3 milyon metreküp beton imalatı gerçekleşti.
27 kilometre uzunluğunda 263 adet köprü, 41 kilometre uzunluğunda 12 adet tek tüp tünel, 18.5 kilometre uzunluğunda 20 adet çift tüp tünel yapıldı.
Rakamlar tüyler ürperten vahşeti, talanı, göz doymaz kar hırsını anlatmıyor mu?..
O taşlar dağlardan koparılarak milyarlarca yılda dalgalar öptükçe dantel gibi oluşan koylara dolduruldu, deniz floryası, kıyı coğrafyası ve topografyası yokedildi.
Denizle şehirler arasına kale surları örüldü, bizi tutsak ettiler.Şehirlerimiz rüzgarsız, biz akciğersiz kaldık. Artık yaprak kımıldamıyor.
Bugünleri gördük ama anlatamadık…Halkımız kabullendi. Öyle ya; yol yapıyorlardı.
Yazdık, çizdik.TV'lerde ben 3 programımdan birisini buna ayırdım.
“Bu oto yol değil, yol hiçdeğil, cinayet aracı” dedim, dedik.
Doğa, çevre, deniz, balık, dedim yok…
Müteahhitlik hatalarını sıralaladık, trafik ve yaya güvenliğinin olmadığını, Uluslar arası standartlara uymadığını, yolun kenarlarından sevdiklerimizin cesetlerini toplayacağımızı haykırdık.
Dinletemedik. Üstüne üstlük 'Yola karşı çıkıyor' diye vatan haini muamelesi gördük
1999, 2009 ve 2014…İşte Giresun'da önceki gün deniz kendinden alınan yere yerleşti. E deniz bu. Hele bunun adı kara, gözü de kara, öfkesi tutulmaz. Milyonlarca ton taşı aşar dalgalaryla ta dibinden doğrulur diklenir kafa tutar kendini tutsak edenlere…Önüne ne varsa aldı götürdü. O çok övündükleri adına Karadeniz Sahil Yolu denilen yolu tarümar etti.
Aripsas fırtınayla geri geldi.
Ey bidon kafalılar!..Denizin dilinden anlayın artık. Onu ne yapıp ederseniz edin, yokedemiyorsunuz. İntikamını kötü alıyor.
Dalgalarıyla çevre katillerinin yüzüne tükürüyor…
Ama onlar hala yağmur yağdığını zannediyor. Utanma yok ki…Hala yolu savunuyorlar.