Gazi Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylül 1924’te Karadeniz illeri gezisi kapsamında eşi Lâtife Hanımla beraber Hamidiye kruvazörü ile Giresun’a geldi. Bir hafta önce Erzurum’da ciddi can kayıplarına yol açan deprem meydana gelmişti, oraya gidecekti. Programını bu yüzden kısa tutarak ilerliyordu.
Ama Giresun’a fazla zaman ayırdı. 4-5 saat kaldı. Pek çok kurumu ziyaret etti, kabuller aldı. Halkla, gençlerle sohbet etti.
Yüzbinler paşasını görmek için yolları doldurmuştu. Mahşeri kalabalıklar arasından yürüdü geçti bütün ihtişamıyla.
İlimizde gördüğü coşku, heyecan ve kendisine gösterilen ilgiden oldukça etkilenen Atatürk, konuşmasında kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluşuna katkıda bulunan silah arkadaşları Osman Ağa, Hüseyin Avni Alparslan ve Gönüllü Alay askerlerinin aziz hatıralarına hürmeten “Sakarya’da, Dumlupınar’da sizin uşaklar da vardı” sözlerini sarf ederek Giresunluları onurlandırdı. Hatta Giresun gençlerini ‘hakikatin ifadesi’ olarak nitelendirdi.
Yani 19 Eylül Giresun için alelade bir tarih değil. Atanın ziyareti de her hangi bir ziyaret değil. 99 yıl öncesinden taşınarak bize gelen, içinde derin anlamları olan bir hatıra, gerisinde ve ötesinde bize unutmamamız gereken korunması gereken görev ve sorumluluklar yükleyen bir gün.
Atatürk’ün 19 Eylül’deki ziyaretiyle Giresun ve Giresunlulara verdiği önemi bilerek yaşadık ve yaşayacağız.
Şeref günümüz kutlu olsun.
* * *
Ama bir de madalyonun öteki tarafı var..
Hani hep söylüyoruz ya; Atatürk tekrar gelse, ah keşke bir kere daha çıkıp gelse. Mümkün değil tabi…Ama hadi geldi diyelim ilk ne görecek? 99 yıl önce kendisini karşılayan o nezih heyetin yerine; çapsız, vizyon ve misyon yoksunu liyakatsız adamlar görecekti sahilde. Cumhuriyete inanan ve onu temsil edenler yerine bir adama biat eden sarayın adamları olacaktı karşısında.
Yüzbinlerin yerine 50-100 kişilik, belki de daha az bir kalabalık görecekti. Cumhuriyeti %68″le yıkanları göremeyecekti.Mirası partisinin 3-5 kişi tarafından yerlerde süründürüldüğünü görecekti.
İndiği limanın Türkiye’nin bağımsızlığının, emperyalizme karşı kabotajla elde ettiğimiz zaferimizin simgesi limanlarımızdan Giresun Limanı’nın özelleştiğini, çok uluslu bir şirketin bakliyat getirerek burada işlediğini görecekti. Tarımda kendisine yeten bir Türkiye idealinin gerçekleşmediğini, Ukrayna’ya, Rusya’ya muhtaç olduğumuzu demirli gemileri görecek ve anlayacaktı.
Hala fakir, yoksul bir şehir görecekti. .
99 yıl önce Atatürk’ün övgülerine mazhar olmuş, kahramanlığı tescillenmiş bir şehir yoktur artık. Olmadı da…O sözlerin karşılığını alamadık. 99 yıl sonra ne hale geldik, bir durup düşünmek ve sorgulamak gerekir. Mesela bugün hala Cumhuriyetin ilk yıllarından, 1950’lerden kalmış sorunları konuşuyoruz. Yol istiyoruz, tünel istiyoruz. Kara, deniz, hava ulaşımımız sorunlu. Demiryolu buradan geçsin diye bekliyoruz. Okullarımız, sınıflarımız yetersiz. Üniversitemiz geriledikçe geriliyor.
Okullarda imamlar,muezinler ders verecek. Laik demokratik bilimsel eğitim gitti, medrese oldular.
Yahu çöplüğümüz bile yok. Denize, derelere döküyoruz.
Salonsuz bir şehiriz. Kültür ve sanat kurumlarımız kalmadı.
Her taraf yağmalanıyor, talan ediliyor. Rant ve rantiye düzeninin çarkları arasında ezim ezim eziliyoruz.
99 yıl geçmiş aradan hala elektriksiz yörelerimiz var. 40 yıldır değişmeyen elektrik kablolarını konuşuyoruz. Giresun; fabrikaları kapanmış, işsiz sayısı 100 binlere dayanmış, yaşayan nüfusunun iki katı nüfusunu yaban ellere göçürmüş, fındığı, tarımı, hayvancılığı yok edilmiş, en temel, insani devlet hizmetlerden mahrum bırakılmış bir şehirdir artık.
Çevre iller siyaset yoluyla kalkınıp gelişirken, büyürken bizi siyaset yoluyla küçülttüler, köyleştirdiler. Siyasetçilerimizin çoğu kentini değil kendini düşünüyor.
Aslında soru ve sözün özü şu: Ataları kurtuluş savaşında kan ve can vermiş, cumhuriyeti kurmuş, korumuş kollamış bir şehir bunları hak ediyor mu?
Yok atam sen bence Giresun’a gelme. Üzülürsün, hem de çok üzülürsün…