Köşe yazıları

OYUMUN RENGİ

Hukuku, insan haklarını, özgürlükleri ve demokrasiyi ortadan kaldırdılar. Türkiye'yi insanlık ailesinden uzaklaştırdılar. 

Yargının üstünde bir başka yargı kurup adına ‘özel’ dediler, kendilerine biat eden, vicdanlarından arındırılmış denieni yapan ‘takşakcı’ savcı ve yargıçları çalıştırdılar, terörist, üç kağıtçı, vatan hainlerini gizli tanık yapıp her biri bu ülkenin birer değeri olan gazetecileri, yazarları, bilim insanlarını, siyasetçileri, aydınları, askerleri tutuklayıp, sorgusuz, sualsiz, uyduruk gerekçelerle  içeri tıktılar.

83 yaşındaki İlhan Selçuk’un gazetesine bomba attı dediler, yarı yarıya kahrından öldü, ölmeye 3 günü kalmış hayatını bilime, insanlığa adamış kanser hastası Türkan Saylan’ın evini basıp sürükleyerek götürdüler, bizi ağlattılar.

Uydurdukları örgütün kasası dedikleri Kuddusi Okkır’ı içerde öldürdüler; cenazesini belediye kaldırdı.

Sabih Kanadoğlu’nu sanık sandalyesine oturtular.

Üniversiteleri kuşatıp Rektörleri kelepçelediler, kışlalara girip madalyalı, şerefli subayları darbe yapacaksınız, cami bombalayacaksınız, diye teslim aldılar.

Kimlerin gözaltına alınacağını  operasyonları başlamadan TV’lerinden duyurdular.

Yalaka yorumcuları TV’lere bölüştürüp program yaptırıp herkesi hain ilan ettirip küfrettirdiler.

Mehmet Haberal, Fatih Hilmioğlu, Soner Yalçın, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Nedim Şener, Ahmet Şık ve en dramatiği de Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’u ve daha nicelerine ‘terörist’ deyip tutukladılar, müebbete, 300 yıla mahkum edip içerde çürümeye terk ettiler.  

Sahte CD’ler, hafızası karıştırılmış harddiskler, tapeler hazırlayıp, suçlayıp tutuklamadıkları kimse bırakmadılar.

Yatak odalarına, en mahrem yerlere kamera koyup insanların özellerini genelleştirdiler, Deniz Baykal’ı giyinirken, bir kadını da soyunurken çekip üstüste getirip montajladılar, internetten servis ettiler, onbinlerce insanın telefonun dinlediler, Türkiye birbiriyle konuşamadı, sevgilisine ‘sevgilim’ diyemedi, tehdit, şantaj, entrika, katakulli en ahlaksızca işlere yeltendiler.

İnterneti, Tivitırı yasakladılar…

Basın özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırdılar. Alo Fatih hatlarıyla TV’leri gazeteleri yönettiler.

Bu ülkeyi kuran kahramanlara, Atatürk’e, İnönü’ye, onların yakınlarına, rahmete gitmiş insanlara hakaret edip meydanlarda yuhalattılar,Topal Osman’a ‘alçak, katil, suiakastçı’ dediler.   

Cumhuriyet, Atatürk düşmanlarını kutsayıp yücelttiler.  

19 Mayısı, Cumhuriyet Bayaramı’nı T.C’yi, andımızı, Atatürk fotoğraflarını yasakladılar, Nutuk’a yasak yayın muamlesi yaptılar.

Bakanları Türk Bayrağı geçerken bacak bacak üstüne atıp oturdular.

Tek bayrak, tek devlet, tek millet olma vasfımıza karşı savaş açtılar. Ulus devletimizi parçaladılar, bir etnik kimliği farklı özel hale getirdiler, on binlerce insanın katili Faşist Apo’ya, içeriden PKK’yı ve adına süreç deyip ülkeyi eş başbakan gibi yönettirdiler.

Eli silahlı adamları af edip ülkeyi terk etmesine izin verdiler.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini düşürüp yanındakilerle birlikte ölmesini bekleyip sonra cenazelerini buldular.

Yanlış istihbarata inanıp Uludere’yi bombaladılar.Türkiye'yi vatandaşını öldüren ülke konumuna soktular.

Komşularımızla kavgalıyız, içişlerine karıştık, 4 komşu ülkede büyükelçimiz yok.

Suriye’nin devlet başkanını devirmeye kalktık. Onunla savaşsın diye örgütler kurdurup tırlarla silah sevkiyatı yaptılar.

Madımak’da 45 aydını yakanları serbest bıraktılar. 

Sınavda sahtekarlıklar yapıldı, çocuklarımızın geleceği çalındı.

Talimat vererek ülkeyi kan, ateş, barut, biber gazı ile cehenneme çevirdiler.  

Aylarca bir inat uğruna Taksim’i Tomalarla kuşatarak aylarca gencecik insanlara şiddet uyguladılar. Sokaklarda odunlarla çocuklar öldürüldü.

8 bin kişi yaralandı, yüzlerce kişi gözlerini kaybetti. Mehmet Ayvalıtaş (20),  Abdullah Cömert(22),  Ethem Sarısülük (26), İrfan Tuna (47), Mustafa Sarı (27),  Selim Önder (88) ve Ali İsmail Korkmaz (19) ve Berk Elvan(15)-Burakcan Karamanoğlu(18) Gezi şehitleri oldu.

1,5 yaşındaki ihmalden ölen Muharrem’in cansız bedenini babasına çuvalla taşıttılar. 

Kadına, çocuğa şiddet, cinayet, baskı, zulüm işkence kanıksanır hale geldi. Sevgisiz bir toplum olduk. Herkes birbiriyle kavgalı.    

Deniz Feneri hırsızlarını serbest bıraktılar.

17 Aralıktan sonra yolsuzluklar, ihalelerde fesat, zimmet, irtikap suç dosyaları ayyuka çıktı.

En kalbi duygularla “Bismillah, selamünaleyküm, elhamdürullah” deyip malı götürmüşler.

Tüysüz yetimin, fakir, fukara, gurabanın rızkına, beytülmale el uzatmışlar.Hırsızlık parasıyla umreye gidip kirli elleriyle Hacer ül Esved taşını okşamışlar.

Başbakan’ın başkan olduğu, oğlu, 4 Bakan ve onların oğulları, bir İranlı ve işadamlarıyla kurdukları düzen anlaşıldı.Meğer ülkeyi değil, para akışını yönetiyorlarmış. Montaj, fotomontaj olmadığı kanıtlanmayan , sesler, görüntüler, yazılar belgeler böyle söylüyor.Bir tanesini bile götürüp tahlil ettirip belgesin alamadılar. 

Evlerde kirli paralar, yatak odalarında para sayma makineleri, ayakkabı kutusunda dolarlar Avrolar çıktı.

Söyleneni 7 dakikada anlayıp, kızkardeşi ve akrabaalrının yardımıyla 24 saatte villasının altındaki bir tır dolusu parayı anca dağıtmayı beceren,, son kalan 30 milyon Avro’yu da sıfırlayamayan ‘başbakan babacığına’ bilgi veren oğulları tanıdık.

Her tarafta villalar, mücheverler, arsalar, mülkler, menkul ve gayrimenkuller. İsviçre ve diğer yurtdışı bankalarında ne var ne yok bilinmiyor. Karun kadar zenginler.

Katrilyonluk yolsuzluk rakamları konuşulur oldu.Bakan kolundaki 700 bin liralık saatle geziyor.Hepsi , arsız, pişkin, tükürsen yağmur yağıyor diyecek kadar umarsız halkı keriz yerine koyarak geziyorlar. 

Bu davaları sanığı kalmadı.Topluca yediler, topluca girip içeri, topluca çıktılar. 

Yolsuzlukları ortaya çıkaran 8 bin polis sürüldü,  atama adı altında soruşturmaları yürüten yüzlerce hakim-  savcının yerini değiştirip kendilerini yargılanmayacakları yargı düzeni kurdular.

Yargıyı HSYK üzerinden kendilerine bağladılar.

Sayıştay raporlarının TBMM’ye gelmesini engellediler.

Son olarak; Dinle, inançla alay ettiler, Bakara suresini makaraya aldılar.

 

Bir skandal daha patladı dün…

Dışişleri Bakanı, Başbakan’ın bilgisi dahilinde Suriye’ye MİT’çi sızdırıp, Süleyman Şah Türbesi’ni bombalatma, kendi ülkesini füzeletme planı yapmış.

Daha vahimi en güvenli olması gereken o kurumda yapılan bu plan konuşması dinlenerek internete sızdırıldı.



Tüm bu 12 yılda yaşananların sadece bir bölümü…Bunları bu ülkeye yaşatan AKP’ye ve O'nun adayı Yılmaz Can'a niye oy verelim?…

Sadece bir neden söyle Sayın Canikli?..

 

TÜrkiye'in diğer illerini bimmem ama yarın Giresunluların attığı tokat, taa Ankara'dan duyulacaktır., 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir