Daha 1968’lerden itibaren dönemin pek çok efsane devrimcisini misafir eden, 12 Eylül öncesinde Karadeniz’de kitleselleşen sihirli kasabalarından biri olan Bulancak’ı anlatan Bulancaklı yazar arkadaşımız Birol Çetin Üstündağ, “Kurtuluş Mevsimi” kitabının arka sayfasında “Bir insanın kendini anlatması zordur” cümlesini okuyunca, “Kurtuluş Mevsimi”ni anlatmanın gerçekten de zor olduğu düşüncesi sardı beni…
Yazarlığının yanı sıra çok iyi bir okur olan Birol’un kitabında, “Sömürüye son verip adil ve eşit bir toplum için mücadele verenlerin öyküleri” yer alıyor. Daha özelde ise, 12 Eylül Cunta’sından önce “Küçük Moskova!” olarak ün yapan, kendi deyimiyle Kurtuluş’un en kitlesel gözde yerlerinden olan Bulancak’ta yapılan “büyük fındık mitinglerinin” yanı sıra, o dönemin sıcak mücadelesinin ürünü faşizme karşı mitingleri anlatıyor Birol… Bu anlatımların özgün yanı Birol’un, düz değil katmanlı bir anlatımı seçmesi ve geçmişi anlatırken okuru eleştiriye de davet etmesi…
Ve elbette kitapta 12 Eylül ile birlikte savrulan hayatları, “öteki” sayılanların acılı öfkeli hüznü, bir kuşağın özverili mücadelesinin altı çiziliyor. Cezaevlerindeki yaşanan insan onurunu ayaklar altına alan şiddet ve zulüm de gözler önüne seriliyor. 12 Eylül öncesinin “iddialı” örgütlerinin yapılarını da sorgulayan Birol; ağırlıklı olarak Avrupa’da “siyasi mülteci” olarak yaşayıp, bu ülke için önerilerde bulunanlara haklı olarak tepki gösterip, uzaktan memleketteki örgütleri yönetmeyi bırakmalarını, ülkeye dönüp mücadeleye katılmaları çağrısı yapıyor. Sosyalist hareketlerin “eşitlik” iddialarının kendi hayatlarında karşılığının olmadığını, örgütlü insanların eşitsiz bir hayat sürdürdüklerinin altını çizerek, “Üye aç ise lider de aç, üye tok ise lider de tok olmalı!” diye tarihe not düşüyor.
Aşktan çok devrimi düşünen insanların yer aldığı kitaptaki bütün öyküler anlamlı. Ancak beni kitapta anlatılan “Sofia”nın “Safiye” olması öyküsü derin düşündürdü. Bu öykünün beni sarıp sarsmasında, Safiye’nin kadın olmasının yanı sıra, doğup büyüdüğüm ve halen ikâmet ettiğim Ayvasıl Köyü’nde yaşamasının bunda payı büyük olsa gerek.
Birol’un sözleriyle sonlandırıyorum:
“Kurtuluş Mevsimi; sadece bir mevsim adı değildir. İçinden geldiğimiz ve daha geniş özgürlük istemlerini dillendirdiğimiz hayatın adıdır…”
Samimi dileğim, “Kuzeyde Bir Yer” ve “Kalbimin Doğusu” kitaplarından sonra “Kurtuluş Mevsimi”nin de dikkatle okunması ve okurunun bol olmasıdır.