Arjantin, Urugay, İrlanda ve diğer yabancı inekleri alışkın değil bizim buralara.
Adı üstünde: Yabancı…
Sağlıksız, hijyen olmayan koşullarda yaptıkları yolculuklarla bu çayırlara salındıklarında, en başta psikolojileri bozuluyor, gurbet ellere alışamıyorlar…Hasta oluyorlar, verimden düşüyorlar.
Oysa çobanla, köpekle, yaylada, merada, otlakta; kırçıl, kekik, çiçekle yayılan, göze suyu içen, evinin yolunu akşam olunca kendi bulan, itinayla, sevgiyle, ıslıkla, Türküyle bakılan ve isimleri olan inekte Şarbon marbon filan olmaz.
Olursa müdahale ile anında yok edilir.
Bu yüzyılda o hastalıkları söylemleri milli, eylemleri art niyetli siyasetçiler üretti, yaygınlaştırdı. İlle de o iş bilmez bakanlar…
Topraktan uzaklaştırdılar, kent varoşlarında üç kuruşa muhtaç ettiler köylülerimizi.
Bozulsun artık Türk tarım ve hayvancılığını bitiren bu rant düzeni, dursun şu yandaşların yaptığı ithalatlar, çok uluslu, yerli şirketlerin teşviklerle desteklenen süt ve ürünleri sanayisi yerine aile tipi üretimler özendirilsin.
O zaman topyekun kalkınır, gelişiriz. Göç durur, bacalar dumanlanır.
Daha bir cennet olur memleket.
Ve ucuz, sağlıklı, doğal, güvenle besleniriz. Doyarız…
Kaşık girmez yoğurtlar, kalın kaymaklı sütler yeriz.
Sarıkızın alnını okşarken bunları düşündüm.