Bu kentte yağmur yağar.
Ama durmadan, tandan kuşluğa kadar yağar.
Günler, geceler, aylar, mevsimler sular içindedir.
Yani zaman, hep yağmur zamanıdır.
Sesimiz, soluğumuz,
martıların ötüşü
ve bu başkaldıran yeşil
güneş kurutmaz bir ıslaklıktadır.
Alnımız, yüzlerimiz, gözlerimiz, ellerimizden
içimizden dışımızdan kavuşur toprağa
Bu yüzden her yerimiz yağmur kokar.
Çamlara tutulan bardaktaki rakıyı beyazlatması iyidir de
bazen birleşir damlalar kudretlenir, hakimiyetini gösterir
düzen, kural tanımaz bir eşkıyadır o anlarda
gökle yer, denizle, ırmaklar, dereler, kavuşur
sular birbirine karışır.
Yattığı yere sığmazlar
ne varsa alırlar koynuna
dağlar akar denize doğru.
Yani demem o ki…
Bizim burada yağmur kadın gibidir, ne yapacağı belli olmaz.
Bir anı bir anını tutmaz.
Dingindir birden hırçınlaşır, deli dolu olur, okşar sever, sonra öfkelenir, kıskanır doğadaki diğer her şeyi, sadece o olsun, onun olsun ister…
Bana “ kendine neden sevgili yapmak istersin” deseler
tereddütsüz ‘yağmurdan’ derim.
Düşünün yağmurdan bir sevgili….
Bir sağanak sonrasında çıkarım küçük su zerreciklerinin en parlağından bir tanrı özeniyle önce bir kalp, sonra nilüferlerin içinden damıtılmış sudan dudaklar, çiğseden göz, şelalelerden saçlar, sancılı yağmur yüklü bir sabah bulutundan bir beden; deniz, yosun, orman toprak kokulu bir beden, alından ayaklara kadar uzanan…
Tek…Eşsiz…Her haliyle özel.
Tapınalacak, kurban olunacak kadar güzel.
Sadece etrafında yerçekimi olan sudan bir sevgili.
Hiç gitmeyen, gittikçe hep geri dönen…
Yine yağmur başladı, yüreğim acıktı. Kendini adımlara dökme, sevgili yapma zamanı.
Hoşçakalın…
Mutlu yıllar.
(BU YAZI BLUE LİNE DERGİSİNDE YAYIMLANMIŞTIR)