Manşet Üstü

Ufuk Kekül/İlk İnsandan Kent Devrimine İletişim

Giriş

İletişim sadece insana özgü değildir. Geniş bir perspektiften bakarsak evrendeki bütün canlı, cansız varlıkların birbirleriyle veya kendi varlığını hissettirmek için bir iletişimde bulundukları görülecektir.

Çiçeğin kokusu, derenin sularının taşlara çarpmasıyla oluşan sesler, kuşların ötüşü, kedinin mırnavı, aslanın hakimiyetini haykıran sesi, kurtların uluması, balinaların şarkı söylemesi, yaprakların hışırtısı, dalgalar, rüzgarın uğultusu… Bunun gibi sayısız örnekler vardır ve hepsi de iletişim alanı içerisinde açıklanacak olgulardır.

Doğa insana böylesine zengin, çeşitli, farklıklıkları olan ses malzemeleri sunmaktadır. İnsan sesi de doğanın seslerinden biridir. 

İletişimin İlk Evresi: Beden Dili

İnsansılar veya insansı maymunlar (hominoidea) ellerini toprağın karnına basıp doğrulunca, ilk ihtiyaç duyduğu şeylerden birisi iletişim olmuştur. Önce vücut dillerini kullandıkları; jestlerle, mimiklerle bir anlatım şekli oluşturdukları düşünülmektedir. Böylece kendilerine yönelen tehlikeleri birbirlerine haber vererek hayatta kalma, avlanma ve toplanma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmişlerdir. 

Bu insansılar daha sonra doğadaki sesleri taklitle ilk iletişim dillerini oluşturdular. Evrimleşmelerini ve bir varlık olma süreçlerini aslında bir seslerinin olduğunun farkına vararak güçlendirdiler, hızlandırdılar.

Antik Yunan düşünürlerinden Demokritos tarafından ileri sürülen ve Epicurus, Vico ve Rousseau gibi büyük yazarlarında desteklediği Ünlem Kuramı’na göre dilin temeli, insanın ilkel duygularının bilinçaltındaki yansımalarıdır. İnsanlar bu eylemleri bilinçli bir şekilde yapmazlar. Duygularını dışa vurmak içgüdüsel bir eylemdir. Konuşma da bu eylemin ürünüdür. İlk insanların tabiattaki yaşantılarında şaşırdıkları, korktukları, üzüldükleri ve sevindikleri hallerinde çıkarttıkları sesler yani ünlemler ve nidalar zamanla anlamlı birer ifade olarak kelimeler halini almıştır (Ekti, 2010). Bu hırıltılarla çıkarılan ünlemler, insanın gırtlak yapısı (“hançere” olarak da bilinir), dil, ve kulak gibi sesi oluşturan fiziksel yapıların yanı sıra insan beyninin düşünsel yetileri güçlendikçe zamanla anlamlı ses dizgelerine dönüşmüştür.

Görsel İletişim: Mağara Resimlerinin Anlattıkları

İnsan iletişim evriminin ikinci aşaması tarih öncesi döneme ait mağara resimleridir. Bugün bile dünyanın pek çok yerinde bulunan ve yapıldığı döneme ilişkin bilgi veren bu resimlerde genellikle hayvanlar, insanlar ve yaşamlarındaki doğa ve doğal olayları tasvir edilmiştir. Sanat tarihçileri ayrıca bu resimlerin insanlık tarihinde sanatın ilk örnekleri olarak değerlendirirler. Ancak ortak görüş bu resimlerin bir iletişim aracı olduğu, kaydedetme ve aktarma amacıyla yapıldığı şeklindedir (Şenel, 1982). Çizilen hayvanlar genellikle insanların geçimlerinin ve yaşamlarının bağlı olduğu türlerdir.

Mağara resimleri dünya genelinde birçok farklı yerde bulunmuştur, ancak en ünlü örneklerden biri Lascaux mağarasında bulunan resimlerdir. 1940’larda keşfedilen bu resimler taş devrinde yaşamış olan insanların yaşam tarzlarını ve hayvanları nasıl avladıklarını gösteren birçok olayı resmetmektedir. Diğer önemli mağara resmi örnekleri arasında İspanya’daki Altamira Mağarası, Fransa’daki Chauvet Mağarası, Hindistan’daki Bhimbetka Mağaraları ve Avrustralya’daki Kakadu Ulusal Parkı’nda yer alan Nourlangie Kaya Resimleri yer almaktadır. Bunlardan en etkileyici olanlardan birisi de Arjantin’de yer alan, sol el baskısı ve püskürtme boyayla yapılan Eller Mağarası (Cueva de las Manos)’dır

Şekil 1. Eller Mağarası (Cueva de las Manos). Çizimlerin 13,000 ila 9,500 yıl öncesine ait olduğu belirlenmiştir (Kaynak: turna.com).

Bir başka örnek ise Endonezya’daki bir mağaranın duvarında bulunan 44 bin yıllık resimdir. Resimde ellerinde mızraklar ve ipler de tutan yarı insan, yarı hayvan yaratıklar bir bizonu avlarken tasvir edilmiştir

(Şekil 2) (Kaynak: BBC, 2019.)       

Primatlar Konuşmaya Başlıyor 

Günümüzdeki anlamıyla çağdaş insanı ve yakın akrabalarını içeren insansı cinsine Latince homo adı verilmektedir. Homo türleri, günümüzden yaklaşık 2,5 milyon yıl önce başlayan ve Homo Sapiens’in ortaya çıkışıyla sona eren bir evrim sürecine sahiptir.

İnsanın türleri buluntular, eldeki veriler ve çeşitli kanıtlara dayalı olarak şu şekilde sıralanmış ve özellikleri bu isim başlıkları altında incelenmiştir (Webtekno, 2022):

•          Homo Gautengensis

•          Homo Habilis

•          Homo Ergaster

•          Homo Erectus

•          Homo Rudolfensis

•          Homo Antecessor

•          Homo Cepranensis

•          Homo Heidelbergensis

•          Homo Rhodesiensis

•          Homo Neanderthalensis

•          Homo Sapiens İdaltu

•          Homo Floresiensis

•          Denisova Hominini

•          Kızıl Geyik Mağarası İnsanları

•          Homo Sapiens 

Bu türleri evrimin, doğa koşullarının, açlığın, hastalıkların, aynı türlerin birbirlerine saldırılarının, bir sonraki türün veya vahşi hayvanların yok ettiği görüşleri mevcuttur. 

Özetle insan türünün konuşma dilinin bu sıralama içinde hangi evrede, ne zaman ve nasıl geliştiği konusunda bilimsel kanıtlar bulunmakla birlikte rivayetler muhtelif, sorular çoktur. İletişim kanallarının gelişimi bağlamında ise bulgular Homo Erectus’un sembolik olarak birbiriyle iletişim kurduğunu ortaya koymaktadır. Neandertallerin, Denisova homininin ve çağdaş insanın atası olarak kabul edilen Homo erectus’un yaklaşık 2 milyon yıl önce ortaya çıktığı yine yaklaşık 117.000 yıl önce soyunun tükendiği düşünülmektedir. Birçok farklı türe evrimleşen Homo Erectus Afrika, Asya ve Avrupa’ya kadar çok geniş bir alana yayılmıştır. Büyük bir kısmı 20 ya da 30 yaşına kadar yaşayan Homo erectus’larda konuşma dili olmasa da çok gelişmiş bir iletişim sistemine sahip oldukları kabul edilmektedir (Şimşek, 2017).

Eski insan bilimciler (paleoantropologlar) konuşma sürecini soyu tükenmiş olan ve Homo Sapiens’ten önceki atalarımız Neandertalerden başlatmaktadır. Neandertal türü ismini Almanya’da bulunduğu bölgeden almıştır. Neandertaller soyut düşünceyi geliştiren ve ilk defa ölümü kavramış bir türdür. Ancak Neandertallerin tam olarak nasıl konuştuğu hakkında kesin bir bilgiye bulunmamaktadır. Çünkü sadece dil yapılarına dair ipuçları taşıyan arkeolojik kanıtlar mevcuttur.

Homo sapiens’in ise basit kelimelerden ve cümlelerden oluşan bir dille konuştuğu kabul edilmektedir (Şekil 3). Sapiensler gırtlak yapıları, dil kemikleri, kasları ve ses telleri konuşmaya elverişli hale gelmiş ve böylece hırıltılarını anlamlı ses dizelerine çevirerek kendisi gibi olanlarla iletişim  kurmayı ve anlaşmayı başarabilmiştir. Bu iletişimler insanın beyninin gelişimini, öğrenme yeteneğini, zekasını kullanma alışkanlığını da artırmıştır. Bilim dünyasının yaygın görüşü de bu şekildedir.

Şekil 3. Homo Sapiens (Kaynak: Onedio)

İnsanlaşan türlerin en sonuncusu atalarımız Homo sapiens, hayatta kalmayı zamanla iklim şartları ile başa çıkabilmenin çeşitli yollarını bularak, avlanarak, hayvanları evcilleştirerek, keşifler yaparak ve en önemlisi de gruplar halinde ortak yaşam alanları oluşturarak başarmıştır. Elbette iletişim de onları hayatta tutan etkenlerden biri olarak önemli rol oynamıştır.  

Homo Sapiensler ilk uygarlığı oluşturanlardır. Çünkü uygarlığı oluşturan faktörleri, işbölümüyle yapılan üretim ve iletişimi onlar başlatmışlardır.

Burada Prof.Dr.Nejdet Ekinci’den (2019) iki alıntı yapalım:

  1. İletişim insanın yeryüzünde ilk belirdiği karanlık dönemlerden başlayarak, tarihinin her aşamasında varlığını sürdürmüş, uygarlığın gelişip biçim almasında en önemli rolü oynamıştır. 
  2. Bir toplumda uygarlığın ortaya çıkabilmesi için üretimin gerçekleşmesi gerekir. Üretimin olabilmesi için ise işbölümüne gereksinim vardır; işbölümünün olabilmesi için de kaçınılmaz bir biçimde en ilkel biçimiyle de olsa iletişimin olması gerekmektedir.

Bu noktadan sonra biraz da insanlaşma sürecini insan-iletişim-üretim ekseninde değerlendirerek insanın uygarlaşmasına değinilebilir. 

Neolotik Devrim

İnsanın konuşması bir devrimdir. Diğer bir devrim ise yerleşikleşmedir.  Yani insanın belli özelliklere sahip alanlarda grup, topluluk veya klan halinde sürekli yaşamasıdır.

Bu dönem tarihte M.Ö. 10.000- 6000 tarihleri arasındaki bir zaman dilimini kapsayan Neolitik Çağ’a (Yeni Taş/ Cilalı Taş) karşılık gelmektedir. İnsan bu dönemde ateşi keşfetmiş,  kendini koruduğu aletleri geliştirmiş, toprağı işlemesine yarayacak aletleri yapmış avcılık-toplayıcılıkla birlikte tarımsal faaliyetlere başlamıştır. Yine bu dönemde kilden şekillendirilip pişirilen çanak çömleklerin yapımına başlanmıştır. Çanak çömlek yapımının başlaması, Neolitik Çağ’ın üçüncü önemli yeniliği olarak kabul edilmektedir. Hatta tarihçiler bu çağı çanak çömlek öncesi-sonrası diye ikiye ayırmaktadır. İnsanın günümüz insanına doğru yaklaştığı ve evrildiği neolitik çağ 2,5 milyon yıllık insanlık tarihinin dönüm noktalarından birisidir.

İnsanlık bu faliyetleri başlangıçta göçer olarak yaparken bitki ve hayvanları evcilleştirdikçe yerleşikleşmeye başlar. Tahılların (buğday türleri, arpa, çavdar v.s), baklagillerin (nohut, bezelye, fasulye gibi) tarımsal üretiminin yapılması; koyun, keçi, domuz ve olasılıkla sığır besiciliğine başlanması  barınaklar yerine sürekli oturulan konutlarda oturmayı gerektirir. Bu konutların yanına saklama, koruma için  müştemilatlar (ahır, depo vb.) eklenir.

Homo Sapiens kitabının yazarı Tarihçi Yuval Noah Hariri, insanların buğdayı bulması ile yeni tarımsal işlerle uğraşmaya başladığını ve bu işlerin çok zamanını aldığını, insanların buğday tarlalarının yakınına kalıcı yerleşim yerleri kurmak zorunda kaldıklarını ve bu durumun onların yaşamını tamamen değiştirdiğini iddia etmektedir. İnsanların buğdayı evcilleştirmediğini, aslında buğdayın insanları evcilleştirdiğini de vurgulamaktadır (Hariri, 2015). Böylece ilk köy yerleşimleri kurulur. Kulübeler yerine çamur ve taş gibi materyallerin kullanıldığı dayanıklı yapılar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu yapılar çoğalıp toplandığında köyler doğmuştur. Bu en eski yerleşim yerlerinden biri de Jericho’dur (Ekinci, 2019).

Neolotik çağın yaşandığı tarımın en çok geliştiği  ilk yer, Orta Doğu ve “Verimli Hilal” adı verilen Mezopotamya’dır. Anadolu’yu da içine alan bu coğrafya üzerine bazı araştırmalar insanın evcilleştirdiği buğdayın vatanının Urfa ve Diyarbakır arasındaki Karacadağ olduğunu ortaya koymaktadır.

Caferhöyük (Malatya), Çayönü (Diyarbakır), Hallan Çemi (Batman), Nevali Çori (Urfa) ve Göbekli Tepe (Urfa), Verimli Hilal üzerinde bulunan neolitik köy yerleşimlerinin en önemlileridir. Neolitik Çağ, üretici ekonomiye geçişin çağıdır. Gordon Childe, insanlık tarihindeki en önemli gelişmenin, yiyecek üretiminin başlaması olduğunu öne sürmüştür ve bu nedenle tarımın keşfini bir devrim olarak nitelendirmiştir. Bu yüzden bu çağdaki gelişmeler Neolitik Devrim olarak da anılır (Ankara Üniversitesi, 2020).

Bu kurulu düzen, üretimin getirdiği ortaklaşma ve dayanışma, beraberinde kurallı olmayı da gerektirmiştir. İlk yönetenlerin de bu kural koyucular olduğu varsayılmaktadır. Köyleri, orada yaşayanları ve üretimlerini dış tehditlerden, diğer insan guruplarından veya “düşmanlardan” korumak için yaşam alanlarını güvenilir hale getirmek gerekiyordu. Bu yaşamın örgütlü hale getirilmesi süreci kent devletlerinin altyapılarını hazırlamıştır (Şekil 4). 

Şekil 4. Kentleşme Devrimi (Kaynak: Bilim Dili)

İlk Kentlerde İletişim

İnsanın yaşamı kent tipi yerleşimlerle değişirken insanın insanla iletişim yöntemi ve iletişim araçları da ortaya çıktı. Kent devrimindeki en önemli değişim ve dönüşümlerden birisi de sesli iletişimin yaygınlaşması bununla birlikte yazı dilinin de yaşama katılmasıdır. Bunu başaran Mezopotamya’nın, Bereketli Hilal’in (hatta dünyanın) ilk isimli kent devleti olan Sümerlerdir. Yazı bir ihtiyaçtan doğmuştur.

Sümerler ve Sümer kentlerini yöneten din adamları ve krallar, tarımsal üretimlerinin ihtiyaç fazlalıklarını depolarken ve pazarlarken kayıt tutma yöntemi olarak kullandıkları simgelerin ve işaretlerin sistematiğini  kurarak anlamlaştırmışlar ve ortak dil olarak kullanılır hale getirilmişlerdir.

Sümerler buldukları çivi yazısı ile yazınsal alanda da önemli eserler bırakmışlardır (Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikâyesi gibi). 

Yazı denildiğinde akla Sümerler, Sümerler denildiğinde de onların çivi yazısı tabletlerini inceleyen Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ akla gelir. Çığ’ın çalışmaları 33 yılı aşkın süre Sümer, Akad, Hitit dillerinde yazılmış 74 000 çivi yazılı belgeyi ve daha fazlasını kapsamaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk de Sümerce’yi Türkçe’ye yakın bir dil olarak görmüş, “Sümeroloji” bölümünün kurulmasını sağlamış ve 1933 yılında kurulan Sümerbank’ın isminde Sümerler’den esinlenmiştir.

Sonuç

Bu makalede ilk insandan uygarlaşmaya başlayan insana kadar kullanılan iletişim yöntemleri irdelenmeye çalışıldı. Kuşkusuz ki çok daha kapsamlı ve akademik dil ve bilimsel öngörülere dayandırılarak da daha pek çok şey yazılabilirdi. Ama bu kadarla yetinmek istedim..

Yazının ve iletişimin aslında anı kaydetmek, bellek oluşturmak için  ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Sümerli bir öğretmenin yazısıyla makalemizi bitirelim:

“Ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye yakınıyordum. Bir gün birdenbire aklıma geldi. Ben bir yazar olduğuma göre ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını, geçmişimizi, geleneklerimizi, ne kadar uygar olduğumuzu, gerek Sümerliliklerini unutmaya başlayan gençlerimize, gerek daha sonra gelecek kuşaklara neden yazılarımla bildirmeyeyim dedim ve yaşamöykümü yazmaya karar verdim. Böylece her tarafa, herkese, her çağa ulaşacağımı umut ediyorum.”

Muazzez İlmiye Çığ,“Sümerli Ludingirra”.

Kaynakça

Alaeddin Şenel (1982). İlkel Topluluklardan Uygar Topluma. Ankara, 76-77.

Ankara Üniversitesi (2015). Arkeoloji Bölümü Açık Ders Malzemeleri. https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/6905/mod_resource/content/1/Konu%205.pdf

BBC (2019). Endonezya’da bulunan 44 bin yıllık mağara resmi, tarihin ‘en eski hikâyesi’ olabilir. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50757863

Bilim Dili (2018). Çağdaş Uygarlaşmanın Başlangıcı: Kentleşme Devrimi. https://bilimdili.com/toplum/yasam/cagdas-uygarlasmanin-baslangici-kentlesme-devrimi/

Ekinci, Necdet (2019). İlkel Toplumdan Uygar Topluma İletişim ve Uygarlık. Ankara: https://depo.pegem.net/9786052417102.pdf

Ekti, M. Ç. (2010). Gözle Değil Dil’le Görmek Üzerine. Folklor/Edebiyat , 16 (64), 141-161. https://dergipark.org.tr/tr/pub/fe/issue/26027/274120

Harari, Yuval N. (2015). Sapiens : a Brief History of Humankind. New York :2015. https://www.academia.edu/49193650/Sapiens_A_Brief_History_of_Humankind_by_Yuval_Harari_z_lib_org

Onedio (2016). Geçmişten Günümüze İnsanlığın Tarihi 1. Bölüm: Tarih Öncesi Çağlar. https://onedio.com/haber/gecmisten-gunumuze-insanligin-tarihi-1-bolum-tarih-oncesi-caglar-721095

Şimşek, F. (2017). Paleolitik Dönemde İnsan Türleri. Amisos 2: 66-85. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/394121

turna.com (2018). Dünya Tarihini Değiştiren Duvar Resimleri. https://www.turna.com/blog/dunya-tarihini-degistiren-duvar resimleri

Webtekno (2022). Tarihte Yaşamış Tüm İnsan Türleri, Özellikleri ve İsimlerinin Anlamları. https://www.webtekno.com/insan-turleri-ozellikleri-isimleri-h120336.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir