Demokrasisi güçlü, çağdaş, uygar, demokratik ülkelerde seçimlerin paydaşları o ülkede yaşayan halklardır, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, STK’lardır.
Seçim süreçlerinde siyasi partiler yaptıkları çalışmaları, ülkenin sorunlarını, halkın taleplerini dikkate alarak oluşturdukları yönetme politikalarını temsilcileri, örgütleri aracılığıyla anlatırlar.
Hedefleri varlıklarını sürdürmek, iktidar veya en azından iktidar ortağı olmaktır.
Bunun içi seçmen eğilimlerini, algılarını değiştirmek oylarını artırmak, taraftar kitlesini genişletmek için çeşitli yol ve yöntemlerle, kampanya yürütürler. Siyasal iletişim dilini kullanarak kitle iletişim araçlarıyla düşüncelerini, ideolojilerini anlatırlar.
Ama Türkiye’de 14 Mayıs seçim süreci böyle yürümüyor.
Karanlık güçler, çeteler, mafyalar, istihbarat örgütleri, uyuşturucu baronları, yurtdışındaki FETÖ’cü, PKK’lı hainler, onların kriptoları, terör örgütleri, devletler seçimin paydaşları arasına girdi.
Hatta kampanyayı onlar yönlendiriyor, yönetiyorlar.
Sonra bir de SADAT gibi silahlı güçler devlete paralel yapılar var.
Türkiye hızla örneklerini Ortadoğu, bazı Asya ülkelerinde gördüğümüz muhaberet devletleri gibi olmaya evriliyor. Demokrasimizin varlığının kanıtı seçimleri bile güvenli, huzurlu biçimde yapamıyoruz.
Daha bugün ana muhalefet partisinin lideri, Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu silahlı tehditten, ölümden öldürülmekten bahsediyor. Vasiyetini yayınlıyor. “Teslim olacağıma ayakta ölürüm” diyor.
Ülkenin seçimi güvenli ortamda yapması gereken 1 numaralı ismi sayın cumhurbaşkanı şiddet , kin, öfke nefret dili üzerine kurduğu kampanyasını son iki günde daha da sertleştiriyor, rakiplerine yönelik saldırılarılırını sürdürüyor.
Hain terör örgütünün liderlerine montajlanmış görüntülerle Kılıçdaroğlunu alkışlatıyor.
Yetmiyor seçimi 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü girişimine benzetiyor; “15 Temmuz’da olduğu gibi istikbal ve istiklalimizi korumak için her şeyi yaparız” diyor.
Tanklar, hava araçları, asker, polis teyakkuza geçiriliyor.
İçişleri Bakanlığı GAMER diye bir yapı üzerinden seçimi manipüle etmeye kalkıyor.
YSK’nın ‘olmaz’ demesine rağmen, sandık sonuçlarını sandık binalarına girmesi yasak olan polise, askere aldırıp Valiler üzerinden kendi sistemine kaydederek paralel bir seçim sonucu oluşturma çabasına giriyor. Valiler böyle kanunsuz bir emri yazılı olarak veremez. Veren de uyan da suç işler.
YSK, Anadolu Ajansına sandık kurulunun, siyasi parti temsilcilerinin sandık başlarında imzaladıkları ıslak imzalı tutanaklarla veri oluştururken, Bakan Soylu resmi sonuçlarla farklılaşan sonuçlar oluşturmaya hazırlanıyor.
Tüm
bunları değerlendiren dünyanın en ciddi haber ajansı Reuters, Erdoğan’ın kolay
kolay gitmeyeceğini yazıyor.
Dünya bizi seçmen iradesiyle iktidarı değiştiremeyecek bir ülke konumunda
görüyor.
Türkiye bu 5.sınıf kalitesizliğindeki demokrasiyi hak etmiyor.
Bunlar yaşanırken,tam da seçim sürecinin sonuna yaklaşılırken bir Cumhurbaşkanı adayı belden altı vuruşlar, çamur atışlar, namussuzca, ahlaksızca saldırılardan nasibini alıyor. Muharrem İnce,tam 45 gündür şantaj, montajlarla uğradığı saldırılarla kampanyasını yürütürken, bir kaset komplosuna dayanamayıp adaylıktan çekiliyor.
İnce’ye yapılanları kınıyorum. Bu suikastı kim yaptıysa ortaya çıkarılmalı. O’nun siyaset yapma hak ve özgürlüğünü ortadan kaldıranlar yargılanmalı.
Ancak O’nun pes etmesini, geri çekilmesini saldırılar karşısında diz çökmesini de yadırgıyorum. Yukarıda yazdım, Kemal Kılıçdaroğlu’na da saldırılıyor, o da mı adaylıktan çekilsin?
Muharrem İnce aday olduysa yılmadan, korkmadan, bıkmadan usanmadan mücadelesine devam etmeliydi diye düşünüyorum. O namus, ahlak ve erdem yoksunu kumpasçıların emellerinin gerçekleşmesine vesile olmamalıydı.
Bu nedenle veya “üçüncü bir yol açmayı başaramama” da olsa hadi çekildi tamam amenna ama akıllarda komplo yüzünden mağdur olan birisi gibi değil de bu kirli kara, çirkin düzeni değiştirmek isteyenlerle birlikte olması, onlara hak vermesi gerekmez miydi?
Mesela Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verdiğini söylemesi seçimin ilk turda bitmesi ihtimalini doğururdu.
Ben son 24 saat kala hala böyle bir şey olacağından umutluyum.
Muğlakta kaldı her şey. Bir açıklanmaya ihtiyacı var.
Sayın İnce’nin böyle gitmeye, siyasi yaşamına son vermeye hakkı yok. Aday olması için imza verenleri, kendisine oy verecek evlatlarını, onunla birlikte olan partililerini sahipsiz bırakmamalı, onlara bir yol, birleşecekleri bir adres söylemelidir.
Türkiye’nin bundan sonraki süreçlerinde etkili olacak bir seçim öncesinde gelişmeleri uzaktan köşesine çekilip izlememelidir.
Sayın İnce adayken Millet İttifakı’nın ilk turda kazanmasına engel olarak gösteriliyordu. Adaylıktan bu biçimde çekilirkin bu iddiaları tersyüz etmeli. Elbette ki Millet İttifakı da mutlaka İnce’yi yarışın içinde tutmalı, saf dışına atmamalıdır.
Muhalefet yenilecekse hep beraber, kazanacaksa da hep beraber kazanmalıdır.