Afyonkarahisar’da, Dumlupınar’da, Sakarya’da, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta ve bütün cephelerde gönüllü alaylar kurarak savaşan, yurt bildikleri toprakları savunarak kahramanlıklarıyla destan yazan Giresunlular, Azerbaycan’daki kardeşleri için de savaştılar.
Çepnileri, Anadolu’ya geldikleri topraklara, Kafkaslara yüzlerce yıl sonra geri döndüren; mezalim altındaki Azeri gardaşlarının ‘bizi kurtarın’ çağrılarıydı.
Giresunlular tıpkı dğer Anadolu çocukları gibi komutanlarının çağrısına,mangalarından bir adım öne çıktılar ve Türk Kafkas İslam Ordusu’na gönüllü nefer oldular.
Kardeşliklerini kanla, canla yoğuran bu yiğitler, Kafkasya’nın yeniden inşası sürecine katkıda bulundular.
Kaç kişi oldukları, kimlikleri, nereli oldukları çok belli değil.
Onlar; gardaşlarının topraklarında, gardaşlarıyla koyun koyuna yatan mezrsız ölüler, meçhul askerler…
Az sayıdaki kaynaklardan ve anlatılanlardan yararlanarak o günleri biraz hatırlayalım.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Rusya’da, 1917’de çarlığın Sosyalist Devrimle yıkılması, Kafkaslarda otorite boşluğu yarattı.
Bunu fırsat bilerek 1918 yılı başlarında Bakü’de yönetimi ele geçiren Bolşevik Rus ve Ermeni Taşnak kuvvetler, Azerbaycan’ da kalıcı olmak için harekete geçtiler ve bölgede kadın, yaşlı, çocuk demeden toplu katliamlara, ardından da sürgünlere başladılar.
Hedefleri Türklerdi. Türklerin Kafkaslardaki varlığını tamamen ortadan kaldırmaktı.
Bu soykırıma, tek taraflı savaşın önüne geçmek, durdurmak gerekiyordu.
NURİ PAŞA KOMUTAN OLDU
Bunun üzerine, 28 Mayıs 1918 yılında ilan edilen, Mehmet Emin Resulzade liderliğindeki Azerbaycan Halk Cumhuriyeti yöneticileri, o sıralarda bir çok cephelerde savaşan ve çöküş süreci yaşayan, zor durumdaki Osmanlı’dan yardım istediler. Bu istek Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından sahiplenildi. Enver Paşa, hükümete, kardeşi Nuri Paşa (Kiligil)’nın komutasındaki özel bir Kafkasya Fırkası oluşturulmasını ve Azerbaycan’a yardıma gönderilmesini kabul ettirdi. Böylece Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nın güçlüklerine rağmen bu çağrıya kayıtsız kalmadı ve Tümgeneralliğe yükseltilen Nuri Paşa komutasındaki orduyla bir cephe de Kafkaslarda açtı.
Çeşitli cephelerden toplanan, Müslüman ve Türk olan gönüllü askerler ile ihtiyatlardan oluşturulan bir ordu Azerbaycan’a gönderildi.
Tümenlerin başına Mürsel Paşa, Halil Paşa getirildi.
04 Haziran 1918 yılında Batum’da Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşmaya göre, Azerbaycan Kolordusunun emrine gönderilen beşinci Kafkasya Piyade Tümeni, kısa bir süre içerisinde Azerbaycan askerleri ile birleşerek, Kafkasya İslam Ordusu adını aldı.
O sırada Milli Hükümet, Bakü’nün, Rus-Ermeni ve İngilizler’in işgali altında olduğu için Gence’ye yerleşerek orada faaliyetlerini sürdürüyordu.
“ÇIRPINIRDI KARADENİZ” O ASKERLER İÇİN YAZILDI
Nuri Paşa komutasındaki birlikler, 10 Haziranda Gence’ye ulaşarak Kafkas İslam Ordusu’nun emrine girdiler. Dağıstanlılarla birlikte sayıları 20 bine ulaşan askerleri Gence halkı, kurbanlar keserek karşıladılar.
Askerleri kurtarıcı olarak gören Gence’liler şehrin her tarafında Osmanlı Devletinin ve Azerbaycan’ın bayraklarını astılar.
Halkın bu sevincini Azerbaycan Milli Şairi Ahmet Cavat “Selam Türkün Bayrağına” (Türkiye de bu şiiri “Çırpınırdı Karadeniz” olarak bilinmektedir) şiirinde; “Vefalı Türk geldi yene, selam Türkün bayrağına” sözleri ile aktarır, kendisi de Türk Ordusunu bu şiirle selamlar.
Azerbaycanlılar, kendilerini kurtarmaya gelen Türk Kafkas İslam Ordusu askerlerini ‘beyaz atlılar’ olarak adlandırarak mitleştirdiler.
Azerbaycan’da bugün hala Nuri Paşa’nın beyaz atıyla gittiği köylerde yaptığı “Korkmayın!.. Artık biz varız. Namusunuzu kurtarmaya geldik, namusunuz namusumuzdur” konuşması akıllarda tutulur.
Hatta 1990 yılında Ruslar Azerbaycan’a saldırdığında “Yetiş Nuri Paşa” diye medet ummuşlar.
BAKÜ'YE BÖYLE GİRDİLER…
Kafkas İslam Ordusu o topraklara konuşlanırken, hazırlıksız yakalarız umuduyla Bolşevik ve Ermeniler saldırıya geçer. İlk savaş 17-30 Haziran 1918’de Gökçay’da başladı. Bir dizi savaştan sonra 5 Ağustos 1918’de Kafkas İslam Ordusu büyük bir başarı göstererek, kısa bir zamanda Bakü önlerine ulaştı.
Ama orduyu burada, Bolşevik hükümetin yardımına gelen İngilizler ve güya Osmanlı’nın müttefiki, gözünü petrole dikmiş Almanlar bekliyordu.
Zorlu çatışmalar sonunda, Kafkas İslam Ordusu galip geldi ve 15 Eylül 1918’de Bakü kurtarıldı.
Bu zafer 6 asır süren cihan imparatorluğu Osmanlı’nın, çökerken kazandığı tek zafer olarak tarihe geçti.
Nuri Paşa ve askerler sevinç gösterileri ile şehre girdi. Paşa bugün hala korunan üstteki fotoğrafta görülen evin balkonundan halka ve askerlere hitap etti.
————————————————————————————————-
Bakü'nün kurtuluşu sırasında resmi kayıtlara göre 1130 asker şehit oldu.
Bu askerlerin çoğunun mezarı belli değil.
Azerbaycanlı Şair Bahtiyar Bey Vahapzade, bir şiirinde bu acı gerçeği şu dizelerle anlatır.
“Yolun kenarında tenha bir mezar
Üstünde ne adı ne soyadı var
Yolcu arabayı durdur bu yerde
Bir sor kimdir tenha kabirde
O bir Türk askeri kahraman metin
O, öz kardeşine yardıma geldi
Kurşuna dizilen milletimizin
Haklı savaşına yardıma geldi
Uzaktan ses verip sesine geldi
O dönmedi ülkesine
Düşman sağlarını o soldan sağa
Biçti dostlarıyla cepheyi yardı
Toprağın yolunda düştü toprağa
Senin toprağın sana gaytardı
Kendi koruduğu hem can verdiği
Yolun kenarında defnedildi o
Uğrunda canını kurban verdiği
Toprağı kendine vatan bildi o
Yolcu, arabayı bu yerde eğle
O mezar önünde sen tazim eyle
El aç, dua eyle onun ruhuna
Ayak bastığın yer borçludur ona”
Gence üzerinden Bakü’ye gelen askeri birlikte, öykümüzün kahramanı Giresunlu, Tirebolulu Öksüzoğlu Emin de vardır.
Emin’in öyküsüne Giresun Üniversitesi heyetiyle birlikte çeşitli programlara katılmak üzere geldiğimiz Bakü’de tanık olduk. Yolumuz Batum-Tiflis ve Gence üzerinden, yani Kafkas İslam Ordusu’nun savaştığı topraklardan Bakü’ye kavuştu.
Can Azerbaycan’ın rüya şehri Bakü’yü anlatmak bir başka yazıya kalsın.
Devam edelim…
MEMLEKET TOPRAĞI, ATTAR'IN AVUÇLARI SAYESİNDE ŞEHİTLERİN YATTIĞI KARDEŞ TOPRAĞI İLE BULUŞTU
Azerbaycan'ın birçok bölgesinde, Bakü ve civarında, Şeki, Şamahı, Göyçay, Kürdemir, Neftçala ve Guba'da Kafkas İslam Ordusu şehitlerinin anıt mezarları bulunuyor.
Bakü’ye gelen ve içinde ‘Türk Milleti’ duygusu taşıyan herkesin yaptığı görevi biz de yaptık.
Giresun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aygün Attar ve üniversite heyetiyle birlikte Bakü’nün tam ortasında, Türk ve Azerbaycan bayraklarının dalgalandığı şehitliğe gittik.
Sayın Attar, burada tek tek anıt mezarlara dokundu ve dua etti. Ardından da kendi doğduğu topraklar için şehit olan ve aralarında 8 Giresunlunun da isimlerinin yazılı olduğu anıt mezarlara, görev yaptığı Giresun’dan getirdiği toprağı serpti.
Çok duygu dolu bir andı. Gözünde yaşı olanlar ağladı.
İlk defa orada sessizce kendime dedim ki; “bizim uşaklar Bakü’de de var”…Ve ben bunu yazmalıyım.
İyi de kimdi bunlar…
Türkiye Cumhuriyeti Bakü Büyükelçiliği, Azerbaycan Diplomatik Akademisi (ADA) ve Yunus Emre Türk Kültür Merkezi tarafından gerçekleştirilen “Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ve Kafkas İslam Ordusu” konulu konferansta, Rektör Attar ile Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın anlattıklarıyla kapsamlı bilgi sahibi olduk. Özellikle Sayın Attar’ın siyaset ve tarih bilimci akademik kimliği yaptığı irdelemeler, içinde bilgi, belge ve duygu olan kendine özgü akıcı üslubu ile birleşince anlamakla kalmadık, adeta o günleri yaşadık.
Konferans sonunda Attar’ın Bakü Büyükelçisi Sayın İsmail Alper Coşkun’la (ülkemizi başarıyla temsil ediyor) yaptığı görüşme sonrasında, Emin Öksüz’ün torununu aramaya koyulduk. Bakü’nün varoşlarında iz kovaladık
TİREBOLULU GAZİ TORUNUNUN EVİNİ BULDUK
Sonunda o kutsal ordunun gazisi, Tirebolu’lu hemşerimiz Öksüzoğlu Emin’in torunu Nazım Öksüz’ün eşi ve iki çocuğu ile yaşadığı evine ulaştık.
Kahraman torunu Öksüz, bizi hasta yatağında karşıladı. İlk defa O’nu ziyarete gelen hemşerilerini adeta bağrına bastı.
Ardından Rektör Prof. Dr. Aygün Attar’ın getirdiği Türk bayrağını saygıyla öperek telsim aldı ve yatağına serdi.
Sonra sorduğumuz sorulara yanıtlar verdi, merakımızı kısmen de olsa giderdi.
SİBİRYA SÜRGÜNLERİ…
Nazım Öksüz’ün anlattığı dedesi Emin’in öyküsü aslında diğer bütün Kafkas İslam Ordusu askerlerinin zafer sonrasında Bakü’de kalanlarla aşağı yukarı aynı. Ve ortak nokta acı…
Osmanlı Devleti’nin Mondros’u imzalamasından sonra İngilizler Türk Kafkas İslam Ordusunun Azerbaycan’dan çekilmesini isterler. Bunun üzerine ordu çekilmeye başlar ancak, o ordunun birçok askeri Azerbaycan’da kalır.
İşte Emin de orada kalanlardır.Evlenir, yeni bir hayat kurar.
Ancak 1947 yılında bir gün KGB elemanları gelip kapıyı çalar. Derlerler ki, “hemen toparlanın istasyona gidin” …
Sovyet yönetimi böylece, Azerbaycan topraklarında milliyeti ‘Türk” olan kim varsa toplayıp Sibirya’ya sürer.
Öksüz ailesi de Sibirya’nın Tomsk kentine götürülür. Esaret yılları başlar.
Diğer Türklerle birlikte trajik hayatları burada kolhozlarda, 15-20 nüfuslu ailelerle birlikte barakalarda sürer; gün doğumundan gece yarılarına kadar çalışarak…
Anadolu Türkü olan Seveyava burada 1952 yılında Emin Öksüz’ün oğlu Tevfik Mustayevle evlenir. Bu evlilikten Vahit, Alekper ve Nazım doğar.
Türk Kafkas İslam Ordusu’nun askeri Emin Öksüz, ilk torunu Vahit’in doğumundan 3 ay sonra ölmüş. Mezarı dahi belli değil. Çünkü üzerinden yol geçmiş…
Öksüzoğlu Emin, Sibirya’da öksüz kalmış yani.
"DEDEMLE GURUR DUYUYORUM"
Nazım Öksüz o günleri gözyaşları içinde anlatıyor: “Orada çok acılar, çileler, yokluk ve yoksulluklar çektik. Ben de Sibirya’daki kamplarda 1955’de dünyaya geldim. Türk soyadı koymamıza izin vermemişler. Bu yüzden soyadım böyle. 1956’de Stalin’in ölümünden sonra Kruşçev’in izniyle çıkan afla tekrar Bakü’ye döndük. Ben dedemi görmedim, dedem benden 3 yıl önce ölmüş. Anlatılanlara göre onların da en büyük isteği Türkiye’yi görmekti. Geldikleri yollardan tekrar geçmekti. Bunu ben gerçekleştirdim.
Türkiye benim öz vatanım, Tirebolu da ilçem. Oralar gözümde tütüyor. Tek arzum biran önce sağlığıma kavuşarak 1991’de gidip bulduğum akrabalarımı bir daha ziyaret etmek”
Attar’ın ziyaretinden oldukça duygulandığı gözlenen Öksüz,”Dedemle gurur duyuyorum. Onların kurtuluşları için canlarını verdikleri kardeş Azerbaycan’ın ve Türk milletinin ilelebet var olmasını diliyorum” dedi.
Öksüz, Attar’dan Nuri Paşa ve Kafkas İslam Ordusu’na katılan askerlerin öykülerinin ortaya çıkarılmasını ve hak ettikleri şekilde anılmalarını istedi.
Gazi torununun anlattıklarını ilgiyle ve zaman zaman da gözleri dolup duygulanarak dinleyen Aygün Attar, “Siz bizim için çok önemlisiniz. Hem hemşerimizsiniz, hem de bir kahramanın bize emanetisiniz” dedi.
AYGÜN ATTAR:“KAFKAS İSLAM ORDUSU’NUN İZİNDE YÜRÜYECEĞİZ”
GRÜ Rektörü Prof. Dr. Aygün Attar, burada çok önemli bir projeden sözetti. Buna göre, bir dahaki yıl Bakü’nün Kurtululuşu etkinlikleri kapsamında, GRÜ’nün önderliğinde, herkese açık Kafkas İslam Ordusu’nun İzinde Yürüyüşü gerçekleştirilecek.
Ziyaret sonunda Rektör Attar, Gazi Torunu Nazım Öksüz’e memleketi Tirebolu’nun çayını, fındığını ve Giresun’dan getirdiği diğer hediyeleri takdim etti.
Aygün Attar ayrıca acil ameliyat olması gereken Nazım Öksüz’ün hastalığının tedavisinin Türkiye’de yapılması için girişimlerde bulunacağı sözünü de verdi.
TARİHÇİLER BU TARİHİ YAZMALI
Evet, Bakü de Öksüzoğlu Emin gibi bizim uşaklar da vardı…
İyi ki de onlar vardılar!..
Çünkü eğer Osmanlı Devleti, Enver Paşa, Nuri Paşa olmasaydı, o ordu kurulmasaydı, o ordunun aralarında Giresunluların da olduğu gönüllü askerleri olmasaydı, Kafkaslarda Türk olmayacaktı.
Azerbaycan’ın bayrağındaki hilal, Kafkas İslam Ordusu’nun eseridir. O şanlı ordudur ‘İki devlet, tek millet’i yaratan.
Ancak bu gerçek bizim ülkemizde ve bu coğrafyada yeterince bilinmez. Çok az sayıda kaynak olması bunun nedenlerinden birisidir.
Dolayısıyla bu milletin ortak tarihi, Giresun Üniversitesi’nin de katılımıyla, her iki ülkenin tarihçileri tarafından bütün boyutlarıyla günyüzüne çıkarılmalı ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır.
BAKÜ KURTULDU, KARABAĞ İŞGAL ALTINDA…
Sonuç olarak….
Kafkas İslam Ordusu Bakü’yü Ermeni-Rus çetelerin işgalinden kurtaralı 95 yıl geçti.
Ancak o zaman başarılı olamayan işgal 22 yıl önce gerçekleşti.
Cebrail, Fuzuli, Kelbecer, Ağdam, Şuşa, Ağdere, Laçin ve Hocalı gibi 14 önemli kentlerin bulunduğu Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi, 1991 yılından beri Ermenilerin işgali altında.
Hukuken Azerbaycan’ın olan o bölgedeki Türklerin çoğu ya öldürüldü, ya da zorla göçe tabi tutuldu.
1 milyon Karabağlı Azerbaycan’da mülteci…
Dağlık Karabağ’da artık hiç Azerbaycanlı yaşamıyor. Evlerine, barklarına, analarının, babalarının mezarlarına dahi gidemiyor.
Savaşın neden olduğu toplam ölü sayısı 30 bin.
Sadece, Ermenilerin 1992 yılında yaptığı Hocalı katliamında 613 kişi öldürülmüş, 487 kişi de sakat bırakılmış. Savaş nedeniyle Azerbaycan’ın uğradığı maddi zarar ise 22 milyar doları buluyor
Dünyanın gözü önünde bir insanlık ayıbı ve vahşet yaşanıyor, Birleşmiş Milletler dahil herkes buna seyirci.
Yani Azerbaycan’ın yeniden, bir kez daha kurtarılması gerekiyor.
KAFKAS İSLAM ORDUSU'NUN ŞEHİT GİRESUNLU GÖNÜLLÜ ASKERLERİ
1- Arzumanoğullarından Arif oğlu AHMET (Şebinkarahisar)
2- Ömerefeoğullarından Hamit oğlu AHMET (Alucra)
3- Topaloğullarından Hasan oğlu AHMET (Görele)
4- Niyazi oğlu AHMET (Alucra)
5- Osman oğlu AZİZ (Alucra-Arda Köyü)
6- İmamoğullarından Salih oğlu HASAN (Giresun Merkez)
7- Kurdoğullarından Yusuf oğlu SALİH (Şebinkarahisar)
8- Herekoğullarından Mehmet oğlu YUNUS (Tirebolu-Arıgeriş Köyü)
Azerbaycanın bir çok yöresinde böyle sadakat ve kardeşliyin yadigarı aileler vardır… Ayrıca yazınızı hayranlıkla okudum, beni ağlattınız…