Giresun

UFUK KEKÜL (ESKİ YAZILAR-15)

DİL YARASI

Dil bayramını kutladık…

Kutlu olsun diyemeyeceğim. Çünkü ortada Türkçe diye bir şey kalmadı ki, bayramını kutlayalım.

Zaten tek bir etkinlik bile yapılmadı.

 

Aslında bugünü utanç günü ilan etmeliyiz. Çünkü dilimizi koruyamadık.  

Yazıklar olsun bize!..

Aynı dili konuşuyoruz, aynı dille konuşmuyoruz…

Çıkın caddelere sokaklara, alanlara meydanlara. Kendimizi yabancı bir ülkede gibi hissediyoruz. Baktığınız her yan ve yönde Türkçe bir tane bile tabela göremezsiniz. Tek tüktür.

Olanların da sonuna ‘s’ veya ‘w,x’ gibi ekler getirirler ki; ilgi çeksin. Oranın önemli bir yer olduğu sanılsın. Mavish, efendy, donars, eskidji, dürümland, pabuçland, yeshil, döners, ekmeks, lazbord, vesaire…

Bunun adı dil kirliliğidir. Kendi dilini yok etme, ortadan kaldırmadır.

 

Bir de konuştukları dil üzerinden etnik kimliklerini yücelterek millet olduklarını iddia edenler, bunun üzerinden ulusu oluşturan yapıyı bozmaya çalışan hainler  var. Asıl tehlike de o taraftan.

Dilde kirlilik belki temizlenir ama dil üzerinden bölünmek tehlikenin vardığı geri dönüşsüz son noktadır.
Buna rağmen devleti yönetenler bir sürü etnik kimliğe ait dil varken, sadece birini, Kürtçe’yi yüceltiyor, kutsuyor, farklılaştırıp ötekileştiriyor, özelleştiriyor.

Nitekim ülkemizde bugün devletin televizyonundan kürdün bile anlamadığı yayın yapılıyor, camilerde Kürtçe mevlit okutuluyor, resmi kurumların kapısına Kürtçe tabelalar asılıyor. İlköğretimde eğitimin dilini ikiye ayırmaya çalışıyorlar.
Oysa bugün dünyada ne kadar devlet varsa hepsinin bir ortak dili, kendi içlerinde yaşayanlarında kendi tercih ettikleri birçok dilleri vardır.

İşte Mustafa Kemal Atatürk, her şey gibi bunları bildiğinden o engin öngörüsüyle Türkçe’yi bağımsızlığın, egemen bir devlet olmanın temel unsuru, birlik ve beraberliğimizin harcı olarak gördü.  Bu nedenle Türk Dil Kurumunu kurdu. Dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak’ ve Türkçe’yi yüceltmek, ulusun ortak dili olmasını sağlamaktı amacı.

Çünkü Millet olmanın en temel şartı dildir.

Uluslar dilleriyle birbirlerinden ayrılırlar, kendi dilleriyle ürettikleriyle diğer uluslara üstünlük kurarlar.

Ne kadar çok sözcüğün varsa o kadar varsındır.

Türkçe’nin, Arapça ve Farsça kelimeler ve tamamlamaların istilasından kurtarmak için bin yıl önce Kaşgarlı Mahmut  ilk Türk ansiklopedik sözlüğü olan “Divânü Lugati’t Türk”ü bu nedenle yazdı.  

İslam peygamberi Hazreti Muhammed “Türk dilini öğreniniz. Çünkü Türklerin iktidarı uzun sürecektir.” Hadisini bir nedenle söyledi.  

Ve Yunus Emre o şiirleri, beyitleri, özdeyişlerini Türkçe söyledi.
Mevlana bütün dünyaya Türkçe olarak ‘gel’ diye seslenmedi mi?

Nazım o güzel Türkçesiyle yazdığı şiirlerle kasıp kavurmadı mı bütün dünyayı. Paul Eluard, Mayakovisky, Aragon’dan önce adı anılmadı mı.

Yani Bu coğrafyada yaşayan ozanlar, şairler, bilim insanları, sanatçılar politikacılar aklınıza kim geliyorsa dilleriyle kendilerini kabul ettirdiler.
Sonra…

Dilinizde Türkçe kelimelerle yol çıkın bu coğrafyada yolda kalmazsınız. Asya, Kafkaslar, Hazar Denizinin kuzeyinden güneyinden taa Hindistan’a, Çin’e, Pakistan’a kadar anlaşarak anlatarak gidersiniz.

Akdeniz’de,Balkanlar’da, Arap yarımadasındaki bir çok ülkede de böyle.

Türkçe bir dünya dilidir yani.

Öyleyse neden dilimizi terk ediyoruz, kendimizi küçültüyoruz aşağılıyoruz?

Tabi ki; ‘Bir lisan bir insandır’. Ne kadar çok dil bilirsek o kadar insanız. Bu gerçeği kabul etmeliyiz.

Ama başka dilleri sadece öğrenmeli, kendi dilimizden üstün görerek yerine geçirmemeliyiz.

 

Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Türkçe’yi ulusun ortak dili kabul edene

İyi ki varsın Türkçem.

 

 UYARI: (SİTEMİZDEN KÖŞE YAZISI, HABER, FOTOĞRAF ALARAK KENDİ YAYIN ORGANLARINDA KULLANANLAR HAKKINDA YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR) 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir