KADIN OLMA ÖLDÜRÜLME NEDENİ Mİ?
İşte sonuncusu 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Özgecan’dı.
Katili önce işkence yaptı, başına demir çubukla vurdu, direnince bıçakladı, tecavüz etti, sonra da babasının ve arkadaşının yardımıyla yaktılar…
Özgecan’ımız yandı, canımız yandı…
Bütün gün bu fotoğraftaki masum yüz, bu ışıklı bakış hep gözlerimin önüne geldi, kızımı kaybetmiş gibi boğazım düğümlendi, iç çektim.
“O daha bir çocuktu…
Yazık, çok yazık” deyip durdum.
Başbakan Davutoğlu’nu dinlerken bile aklım o fotoğraftaydı.
Biliyorum ki Özgecan ilk değil; son da olmayacak…
Başka kadınlar, çocuklar, çocuk kadınlar da benzer cinayetlere kurban gidecekler.
Çünkü bu ülkede sevgi, barış, hoşgörü ve tahammül üzerine kurulu Anadolu kültürü bir tarafa bırakıldı, öfke, kin ve vahşetin dilini benimseyen gerici, yoz, uygarlaşamayan toplum ve toplulukların kültürü benimsendi.
Bu kültür hırsızlık, rüşvet, ahlaki çöküntü, uyuşturucu, gasp gibi suçun her türlüsünü üretiyor, insanlar da gidip o suçu işliyor.
Bu ülkede Özgecan’ınki gibi ölmek sıradanlaştı, öldürmek meşrulaştı, toplumumuz duyarsızlaştı, tepki göstermiyor.
Artık özellikle de kadına yönelik tepkiyi, şiddetin her türlüsüyle, en çok da öldürmekle dışa vurmak, normal bir insan davranışı olarak kabul ediliyor.
Bu tür öldürme olaylarına hep “acaba”, “belki de “, “kim bilir” diye başlayan cümleler düşünüp kuşkuyla bakılıyor, öldüren, masumiyet karinesi üzerinden değerlendiriliyor.
İşte bu noktada toplumda çürüme başlıyor.
İlgisi yok demeyin, bal gibi de var.
Mesela…
Silahlı örgüt kurarak halklarımızı birbirine kırdıran emperyalizmin maşası, yüzyılın en büyük canisini, binlerce insanın katilini, hiçbir şey yapmamış gibi adam yerine, üstelik de lider yerine koyup kahramanlaştırmak, şiddeti özendiren, meşrulaştıran en önemli faktörlerden birisidir.
O’nu kötülüklerin müsebbibi, en kötü örnek bir katil olarak tecrit ve teşhir edebilseydiler, en azından bu topluma bir mesaj vermiş olacaklardı.
Sadece O değil ki.
Bu ülkede ‘canavarca hislerle’ insan öldürmenin suçu, ölene kadar cezayı gerektirmiyor. Tersine affedilebilir suçlar kapsamında. Cezaların üst, alt sınırı, hafifletici sebepleri var, iyi hal indirimi yapılıyor, infaz indirimi, şartlı tahliye ve aftan yararlanılabiliyor.
Caydırıcılığı yok.
Bu tür insanları görmüş, onlarla yaşamış ve öykülerini yazmış,haberlerini yapmış birisi olarak söylüyorım; bu insanlar önce hasta, sonra suçlu. Önce tedavi edilmeler şart.
Ve ne kadar çoklar,hepsi de aramızda yaşıyor.
Kaldı ki sadece idam etmek de bir çözüm değil. Bu tür suçları ortadan kaldıracak devlet politikaları şart.
Sonuç olarak, halk adına en fazla uygun bireyler çocuklar ve kadınlardır. Dolayısıyla kadınları ve çocukları korumak, halkı korumakla eşdeğerdir.
Bunu yapmayan devletlerin geleceği olamaz, o ülkeler kalkınamaz, gelişip büyüyemez.
Tıpkı ülkemiz gibi.
Bu ülkede kadının seçme, seçilme, çalışma, eşit yurttaşlık ve diğer insani haklarından çok, öncelikle yaşama hakkı tartışmalı ve güvence altına alınmalıdır. Bu nedenle bu ülkeyi yönetenler, her türlü işi gücü bir tarafa bırakıp, çözüm süreci, iç güvenlik yasası, anayasa vesaireler de dahil, hemen şiddetin her türünü ortadan kaldırmak için acil eylem planları devreye sokmalıdırlar. Hukukçular, üniversiteler, eğitimciler, sosyologlar, psikologlar diğer bütün ilgililer bu alana yoğunlaşmalıdırlar.
Yani sadece acımak, üzülmek, kahrolmak ve katillerin en ağır cezalara çarptırılmasını istemek yetmez.
Suçlu sadece katil değil, hepimiziz.
Böyle vahşi cinayetler işleyecek katilleri içimizden çıkardığımız için.
Sahi bu ülkenin bir de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, üstelik de kadın bir bakanı vardı değil mi?
Bir anne- baba canlarından bir parçayı, bu ülke üniversite öğrencisi bir genç kızı bugün kara toprağa verdi.
O’nun adı Özgecan’dı…
Yazık, çok yazık…
Güya bugün Sevgililer Günü…
Oysa sevgi günlerimizden ne kadar uzakta…
16 Şubat 2015 Pazartesi 21:49